TÜRKİYE’nin geçtiği kavşaklardan biriydi 28 Şubat. 22 yıl önce Çankaya Köşkü önünde MGK toplantısını bekleyen hepimiz senaryo üretiyorduk. 9 saat süren toplantı siyasi tarihimize damga vururken, bir dönemi de kapatıyordu. Silahlı Kuvvetler’in hakim olduğu bu dönem siyaseti geride bırakmıştı. Meclis’in localarında generaller toplantı izliyor, arka arkaya demeçler veriliyor, soğuk havalar esiyor ve rahmetli Erbakan sıkıştırılıyordu. Öyle bir hal almıştı ki, Batı Çalışma Grubu adına adeta ülke yönetiliyordu. MGK kararları aslında tavsiye olmaktan çıkmış, yaptırım niteliğine ulaşmıştı. Erbakan kararları imzalamakta direndi ama başaramadı. Ve karar bildirgesini o dönem çalıştığım Best FM Radyosu’nda ilk kez ben okumuştum. Hatta arka arkaya iki kez... Medyaya dağıtılmadan Refah Partisi’den almıştım kararları.
Tanklar Sincan’da
Amaç Erbakan Hükümeti’nin istifasıydı. Sincan’da tankların geçit yapması, aczimendi gösterileri, Fadime Şahin’ler, Ali Kalkan’lar, Kudüs gecesi, şıh ve şeyhlerin Başbakanlık’ta buluşarak onlara verilen yemek ve irtica ile çalkalanan Türkiye ortamı. Gerçekten de bir yol kavşağıydı. İsmail Hakkı Karadayı, Çevik Bir, kuvvet komutanları ve Genelkurmay karargahı sicil amiri durumundaydı. MGK toplantısı sırasında verilen yemekte bile asker ile siviller ayrı-gayrı olmuştu. Dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı rahmetli Güven Erkaya, yemek sırasında gövde gösterisi yaparak içki istemiş ve bakkaldan rakı getirtilmişti. Tam bir restleşmeydi. Erbakan Hükümeti istifa etmedi. Direndi. RP içindeki aksakallı grup ile gençler arasında fikir ayrılığı o günlerde doğmuştu. Kıvrıkoğlu döneminde bile 28 Şubat’ın gerekirse 1000 yıl sürebileceği açıklanmış, askeri vesayet döneminin sürebileceği hafızalara kazınmıştı. Batı Çalışma Grubu iç temizlik yaparak, ordudan ihraç ile ilgilenirken yağmur gibi ihbarlar yağıyordu.
Erbakan yanlız kaldı
Erbakan yalnız kalmıştı. Ortağı Tansu Çiller de istifasını bekliyordu. Çünkü beklentisi başbakanlıktı. Hükümet çalışamıyor, ekonomi kötüye gidiyor, irtica tehlikesi kaosu ile gündem oluşuyordu. Amaca ulaşıldı ve Erbakan istifa etti. Başbakanlığı ise Çiller beklerken, Mesut Yılmaz’a verildi. Bu durumdan bir kesim memnundu ama Mesut Yılmaz da rahatsızlığını sessiz film oynarcasına belli ediyordu. Omzuna dokunup, dört işareti yaparak işaret parmağını kaldırıyor ve orgeneral (4 yıldız) Çevik Bir’i işaret ediyordu. Askeri şura kararları, Refah Partisi’nin kapatılma süreci, soruşturma ve mahkemeler derken, 28 Şubat dönemi de devre dışı kalacaktı.
21 general mahkemede müebbet hapse mahkum olurken, sağlık ve yaş göz önüne alınarak cezalar ertelenmişti. Bir dönem kapanmıştı. Ama bıraktığı iz asla silinmedi. Erbakan siyasi gücünü yitirdi. O genç ekip, yeni partiyle misyonunu bugüne taşıdı. Elbette 22 yıllık bu süreç sırasında Ecevit Hükümeti ve koalisyonu, erken seçim kararı, DSP’nin ortadan ikiye bölünmesi, Kemal Derviş’li günler, Irak meselesi, askere çuval geçirilmesi, ABD gerginliği gibi özetlenebilir. Sonuçta 28 Şubat döneminin de DYP, DSP, RP ile devamı niteliğindeki siyasi yapılar hayatiyetlerini tamamladı.
MHP bu ortaklıklardan sıyrıldı. CHP’nin çatı oluşumu tekrarlandı. Erbakan’ın gençleri tek vücut olarak bu karmaşayı sonlandırdı. 5 yıllık fırtınalı dönemin ardından 17 yıllık AK Parti iktidarı aslında 28 Şubat yaptırımının bir eseri olmuştur. Sağlığını yitirmiş Ecevit, yorulmuş ANAP, lidersiz DYP, Ecevit’ten boşalan ortamı sahiplenen CHP, yerinde sağlam duruş gösteren MHP ve kurulur kurulmaz iktidar koltuğuna oturan AK Parti dizaynı ile siyaset rayına oturmuştu. Siyasi tarihimizde sık sık görülen bu tip müdahale ve baskı sistemi 28 Şubat ile birlikte mazide kaldı.
Demokratik parlamenter rejim kurtulmuştu ama ekonomi, siyasi yapı ve sosyolojik denge çok sarsılmıştı. Yazar kasaların fırlatıldığı, faizin 7 bin 500’lere çıktığı IMF dönemi doların asansörde seyri ile itibar da kalmamıştı. 22 yıl geride kalırken sürecin izleri silinemedi. Katkısı olmadı ama çok zararı dokundu. Genç Cumhuriyetimiz bunu da gördü ve üstesinden geldi. Ne var ki, 27 Nisan ve 15 Temmuz gibi iki büyük kavşak daha dönülürken buralarda zaiyat verilmeyişi 28 Şubat’ta direnemeyen siyasi otoritenin kararlılığı ile oluşulabildi. Bu bakımdan da 28 Şubat önemlidir. Açtığı yaraların yanı sıra direnebilme refleksini sağlatabilmiştir en azından.