FETÖ ile hükümet arasında çatışmanın başladığı, FETÖ okullarının, dershanelerinin, hükümet tarafından dizayn edilmeye hatta kapatılmaya başlandığı zamanlardayız. Efsane emniyet müdürü, eski İçişleri Bakanı Sadettin Tantan ile beraberiz. Konu başlığımız FETÖ hareketi. Yılların kadim dostu Tantan’a soruyorum; Ne olacak bu işin sonu? Sadettin Tantan, emniyetçi ve de bakan kimliği ile çok büyük bir deneyime, aynı zamanda tecrübeye sahip; yıllar içinde olanları takip etmiş, hatta bizzat bu mücadelenin içinde yer almış biri. Cevabı net oluyor; “Bunlar ahtapotun kolları gibi, ayrık, sarmaşık otu gibi. Devletin her kademesine dağılmışlar, sızmışlar, sarmışlar. Şu tutuklamalar sadece Recep Tayyip Erdoğan’a görüntü olsun diye. Baş etmeleri mümkün değil. Bunları sistemden çıkarmak için bir gün değil, devlet olarak yıllar süren bir mücadele lazım. Ve de yürekli yönetenler lazım”. 

KANSIZ PROJE 

Bilenler bilir. FETÖ hareketi devleti kansız ele geçirme projesiydi. Eline silah almadan, eğitim kurumlarında yetiştirilecek mümtaz öğrencileri, daha sonra devletin kademelerine yerleştirmek. Bakan, başbakan, genelkurmay başkanı hatta cumhurbaşkanı yapmak. Daha sonra da kafalarına göre bir şeriat devleti kurmak. Devletin idaresi kansız olarak ele geçirildikten sonra da Fetullah Gülen’i, Humeyni gibi, davul zurna ile ülkeye getirip baş imam olarak devletin başına oturtmak. Proje buydu ve de başarılı da oldular. Ta ki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın canına tak edene, bazı gerçekleri net olarak görene kadar. 

TANTAN’IN MÜTHİŞ ÖNGÖRÜSÜ 

Sadettin Tantan ne kadar haklıymış! Bunu şimdilerde daha net olarak görüyoruz. Tutukla tutukla bitmiyor. Devletin her kademesine binlercesi sızmış. Bunlar devlet adına değil, FETO adına iş yapan beyni yıkanmış müritler. TSK’yi ele geçirmişler. Adalet sistemini ele geçirmişler. Emniyeti ele geçirmişler. Özetle devlette hakim olmadıkları bölüm yok gibi. Şimdilerde yapılan operasyonlara bakıyorum, bu kadar FETÖ’cü devlete nasıl sızmış diye kendi kendime soruyorum. Acı ama gerçek bu yapılanmanın büyüyüp serpilmesinde, devleti ele geçirecek kadar güçlenmesinde maalesef siyasetçilerimizin çok ama çok büyük payı olmuştur. Siyasetçilerin açtığı yolda kendilerine hayat bulmuşlar, zamanla kendi siyasetçilerini yaratarak devleti ele geçirmede son noktaya gelmişlerdi. 

55–60 MİLYAR DOLARLIK SERMAYE 

FETÖ’nün, devleti kansız ele geçirme hareketi siyasi olarak güçlenirken, ekonomik olarak da boş durmadılar. Market zincirleri, inşaat yapılanmaları, AVM’ler, GYO’lar. Altın-gümüş, kömür maden işletmeleri. Holdingler, eğitim kurumları, dershaneler, okullar, restoran zincirleri. Özetle her dalda vardılar. Ve zaman içinde 55–60 milyar dolarlık bir dev oluşuma hükmetmeye, devlet içinde devlet olmaya başladılar. 

DEVLET İÇİNDE DEVLET 

FETÖ ile mücadele Erdoğan hükümetinin aldığı en zor kararlardan biriydi. Çünkü devletin her kademesine sızmış olan bu taassup sarmalındaki yapılanma ile mücadele gerçekten çok zordu. Hem yürek hem de bilek işiydi. Ve bu mücadeleyi öyle sıradan siyasetçilerin vereceği bir mücadele değildi. Zaman içinde yapılan birçok hatalara rağmen o konuda Cumhurbaşkanının kararlı tutumunu, yüreğini ve de cesaretini takdir etmek gerekir. Bu kara yapılanma ile sanırım ondan başkası bu kadar net mücadele edemezdi. 

TUTUKLA TUTUKLA BİTMİYOR 

Yahu geldiğimiz noktaya bakıyorum, Cezaevleri FETÖ'cü dolu. Komisyonlarda FETÖ dosyaları yığılmış vaziyette. Tutukla tutukla bitmiyor. İnsanın sorası geliyor: “Arkadaş bu kadar FETÖ’cü devlete nasıl sızdı acaba?” Bu sızmalar olurken devleti yönetenler neredeydi? Beni en çok hayrete düşüren, üzen, içimi acıtan şey ise, Mustafa Kemal ATATÜRK düsturları ile çağdaş bir biçimde yapılanmış Türk ordusuna bu kadar FETÖ’cü nasıl sızdı? İnsanın inanası gelmiyor. Ya birileri uyudu, görmezden geldi, menfaatlere ortak oldu, ya da gelinen noktada onlarla mücadele edemeyecek kadar eli kolu bağlandı. Özetle dostlar yazımı bir anekdot ile bitirmek istiyorum. FETÖ okul operasyonları başladığında ne olduğunu anlamak için bir gazeteci olarak o zamanlar bir fen lisesinde müdürlük yapan tanıdığım birini aradım, Durumu sordum. Soruma, hükümete ve de yönetenlere sinkaflı ifadelerle konuşarak cevap veriyordu. Ona, "Aman ne yapıyorsun. Dinlemeye düşeceksin beni de yakacaksın” dedim. Cevabı netti: “Onlar bize bir şey yapamazlar”. O kadar kendilerine güveniyorlardı yani.