Öncelikle Cuma akşamı Elazığ merkezli depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum. Depremi hisseden illerimize de geçmiş olsun dileklerimi en kalbi duygularımla iletiyorum. Allah'ın yardımı ve rahmeti üzerimize olsun. Güzel ülkeme geçmiş olsun…
ABD Başkanı Trump İran'ın füze saldırılarından sonra 8 Ocak'ta "NATO-ME" diye yeni bir kavram ve yapılanma ortaya attı.
Daha önce 'NATO'ya ne gerek var' demişti. Şimdi ise NATO, Ortadoğu'da daha etkin olmalı diyen bir Trump var. Peki bu değişimin arkasında ne var?
Yıl 1915 Çanakkale;
Yedi düvelin üzerimize geldiği ancak Türk askerinin her ne pahasına olsun düşmanı geçirmediği, milli mücadelenin ruhunun ateşlendiği ve Mustafa Kemal'in savaş dehasıyla ünlendiği Çanakkale cephesi tarihimizde dönüm noktaları olan savaşlardan bir tanesidir. Hiç şüphesiz Türk ve dünya tarihi açısından birçok sonuçları olan bu cephenin ben Ruslar ile ilgili olan kısmına şöyle değinmek istiyorum.
Savaşın sonunda Çanakkale Boğazını geçemeyen İtilaf Devletleri, Rusya'ya askeri ve ekonomik yardım gönderememiş karşılığında ise gıda yardımı alamamıştır. Bu sebeple Rusya'da 1917'de Bolşevik Devrimi oldu ve Çarlık Rusya yıkıldı. Yerine Sovyet Rusya kuruldu. Böylece önceden batı ile birlikte olup Türklerin karşısında olan Rusya, Bolşevik Devrimiyle birlikte batıya karşı olup Türklerle dost olmuş hatta Türk Milleti, milli mücadele verirken Anadolu'ya silah yardımında dahi bulunmuşlardır. Öyle ki Ankara Hükümetini ilk tanıyan Ruslar 1920'ler ve 1930'lar dünyasında Türkiye'nin adeta tek dostu olmuştur. Bunun sonucunda 17 Aralık 1925'te "Tarafsızlık ve Saldırmazlık Antlaşması" imzalanmıştır. Ancak II. Dünya Savaşının patlak vermesiyle Ruslar saldırmazlık ve tarafsızlık antlaşmasından vazgeçerek Türkiye'den toprak talebinde bulundular.
Ruslar burada Türkiye'ye karşı en büyük hatasını yaptı. Bunun bedelini ise Türk - Sovyet Dostluk Antlaşmasının 19 Mart 1945 tarihinde feshedilmesi ayrıca Türkiye için Rusların bundan böyle potansiyel bir tehdit durumuna gelmesi ve Sovyetlerin yayılmacı politikaları yüzünden Türkiye'yi Amerika'nın stratejik ortağı haline getirmesiyle ödemiş oldu. Ayrıca Sovyetlerin bu yanlış politikaları Türkiye'yi Birleşik Devletler ve Batı ülkelerinin bir müttefiki haline getirmiş ve NATO üyesi olmasını zorunlu kılmıştır. Türkiye'nin NATO'ya girmesi sonucunda Rusların sevmediği Amerikalılar, Rusların dibine askeri üslerini kurmaya başlamış oldular. Bunun sonucunda Sovyetler Birliği Komünist Partisi Sekreteri Nikita Kruşev, Molotov'a karşı çıkarak şu itirafı yapacaktı:
"Devrimden sonra Türklerle dostça ilişkiler yaşadık. Almanları yenerek zafer sarhoşu olduk. Türkler bizim yoldaşımız, dostlarımızdı, fakat onlara Çanakkale Boğazını vermeleri için Nota verdik. Onlar aptal değildi. Çanakkale Boğazı sadece Türkiye demek değildi, orada birkaç devlet daha vardı. Biz dostluk antlaşmasını bozduğumuzu Türklere bir nota ile bildirerek kapıyı yüzlerine kapattık. Yaptığımız açıkça bu anlama geliyordu. Şimdi onlara çeşitli şeylerden bahsediyorsunuz, fakat onlar sadece güvenilirliğimizi sorguluyorlar. Neden bunu yaptık? Son derece aptalcaydı. Biz Türkiye'nin dostluğunu kaybettik, şimdi güneyimizde, bizi tehdit eden Amerikan Üsleri var."
Kim bilir belki de yıllar sonra Ruslar tarihten ders almıştı. Özellikle 15 Temmuz hain darbe kalkışmasından sonra Rusya'nın Türkiye'ye desteği açık bir şekilde görülüyor. Bazı durumlarda devletlerarası çıkarlar çatışsa da yinede bir şekilde Rusya ile anlaşma yoluna gidiliyor. Kanaatimce Rusya önceden kaybettiği Türkiye'nin güvenini yeniden sağlamaya çalışıyor. Bunun yanına çevresinde Amerikan üsleri ve NATO'yu istememesi de Türkiye ile iyi geçinmesini zorunlu kılıyor.
Çünkü Amerika rakibi Rusya'yı her türlü çevrelemeyi düşünüyor. Özellikle İran'ın füze saldırılarından sonra Trump 8 Ocak'ta "NATO-ME" diye yeni bir kavram ve yapılanma ortaya attı.
Trump, bu kavrama ve yapılanmaya göre NATO'nun Ortadoğu'ya daha fazla müdahil olmasını istedi. Bunun için de NATO'nun isminin, Ortadoğu'nun İngilizce kısaltması olan ME harflerinin eklenmesiyle NATO-ME olmasını önerdi.
Ancak Trump daha önceden NATO'ya ne gerek var demişti. Şimdi ise NATO, Ortadoğu'da daha etkin olmalı diyen bir Trump var. Peki bu değişimin arkasında ne var?
Net olarak şunu söyleyebilirim ki; Kuveyt, Bahreyn, Umman, Katar, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin yanı sıra Mısır ile Ürdün'ün de yer alacağı yeni oluşumun hedefi, Türkiye'nin bölgedeki etkinliğini azaltmak ve Akdeniz'de saf dışı bırakmaktır. Ayrıca bu oluşumun içerisinde Hafter'in liderliğindeki Libya da olacak ve NATO-ME'nin önemli gücü olarak yer alacaktı. Tabi bu ülkelerle birlikte Cezayir, Tunus ve Fas her ne kadar Ortadoğu'da olmasalar da etkileri hep o bölgede olduğu için bu yapıya dahil edileceklerdi. Daha sonradan Lübnan ve Umman ve nihayet İran ile birlikte bu sistemin çemberi tamamlanmış olacaktı.
Ancak Türkiye'nin, Libya- Trablus "Ulusal Mutabakat Hükümeti" (UMH) ile "Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası"nı 27 Kasım 2019 tarihinde imzalaması sonucu "BATI'NIN OYUN PLANI" çöktü. Türkiye'nin, Libya'ya asker göndermesi, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın aniden Tunus'a gitmesi, Berlin konferansına Cezayir'i davet ettirme çalışmaları, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun Cezayir Cumhurbaşkanı ile görüşmesi parantezinde, Türkiye, Libya, Tunus, Cezayir hattı çok hareketlendi. Eğer Amerika'nın istediği gibi olaylar gitse Türkiye, NATO'da sıkıştırılacak ve çevrelenecek ayrıca Akdeniz'deki hareket kabiliyetini kaybedip bölgeyi başta Yunanistan ve NATO'ya kaptıracaktı.
Fakat Türkiye'nin bu hamlesine rağmen NATO-ME projesi yavaş yavaş hayata geçirilmeye çalışılıyor. Çünkü bu proje sadece Ortadoğu eksenli değil aynı zamanda bunun Asya-Pasifik ve Afrika ayağı da var gibi görülüyor.
Ortadoğu'da eskisi gibi etkili olamayan Amerika, NATO üzerinden böyle bir plan yaparak hem Ortadoğu'daki etkinliğini artırmaya çalışıyor hem de Doğu Akdeniz ve Karadeniz havzasından değil Hazar bölgesinden de pay almak isteyen bir konuma yükselmek istiyor. Bunları yaparken de Türkiye, Rusya ve İran ayağına dolaşmasın diye stratejik çevreleme yapıp "ORTADOĞU NATO-ME"sini tamamlandıktan sonra da Türkiye'yi NATO'dan çıkartmayı hedefliyor ve İsrail'in Ortadoğu'daki hareket kabiliyeti ve etkinliğini arttırmak istiyor.
Ortada büyük bir proje var. Hem Türkiye hem de İslam alemi uyanık olmalı ve bu duruma karşı önlem almalı yoksa kan ve göz yaşı daha çok artacak Ortadoğu'da yanan alevler Asya-Pasifik ve Afrika'ya da sıçrayacaktır.