TÜRKİYE, çok partili demokratik hayatın ilk adımını, Cumhuriyet Halk Partisi ve Demokrat Parti’nin yarıştığı 21 Temmuz 1946’daki genel seçimlerle attı. Türkiye’nin siyasal yaşamı, günümüze gelene kadar çok parti denemeleri ve askeri darbeler nedeniyle önemli badireler atlattı. İkinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa’da demokratik olmayan yönetimler yıkılmış, özgürlük ve demokrasi gibi kavramlar önem kazanmaya başlamıştı.
Bunun yanında Türkiye’nin Birleşmiş Milletler’e girişi ve Batılı devletlerle yakınlaşması da daha demokratik bir sistemin yerleşmesine zemin hazırlamıştı. Bütün bu iç ve dış gelişmelerle beraber Cumhurbaşkanı İsmet İnönü de savaşın zorunlu kıldığı şartlar ortadan kalktıkça, ülkenin siyasal ve kültürel hayatında demokratik ilkelerin gittikçe daha fazla yer tutacağını vurgulayarak, çok partili sisteme geçişin destekleyicisi olmuştu. Türkiye’de tam olarak çok partili hayata geçiş,18 Temmuz 1945’te, Nuri Demirağ’ın başkanlığında Milli Kalkınma Partisi’nin kurulmasıyla olmuştu.
Ancak bu süreçte kurulan en önemli parti, Demokrat Parti oldu. Demokrat Parti,1945’te ‘Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu’ görüşülürken CHP milletvekillerinden Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan’ın muhalif bir tavır sergilemesi sonucunda kuruldu. Daha fazla demokrasi talep eden bu grup, Türkiye tarihine ‘Dörtlü Takrir’ olarak geçen bir önerge verdi. Aynı milletvekilleri daha sonra CHP’den ayrılarak 7 Ocak 1946’da Demokrat Parti’yi kurdu. DP kadar önemli olmasa da 13 partinin daha kurulduğu bu dönemde, 21 Temmuz 1946’da yapılan ilk çok partili seçimi CHP kazandı. Milletvekili genel seçimlerinde CHP 397, DP 61 ve bağımsızlar 7 milletvekilliği elde etti. 14 Mayıs 1950’de yapılan genel seçimler ise ‘Yeter!...Söz milletindir’ sloganıyla DP’nin zaferiyle sonuçlandı.
69 yıldır aynı söylem
VE aradan 69 yıl geçti. Ancak, her siyasi parti başkanı 69 yıldır ‘Anahtar partiyiz’ yavelelerini sürdürdü, sürdürüyor. Bu tartışma bitmedi, biteceğe de benzemiyor. Türkiye gerildikçe geriliyor.Özellikle de son birkaç yıldır çok yoğun bir biçimde yaşanıyor. Kimse yaşanan bu gerilimin bir kutuplaşma olduğunu inkâr etmiyor. Yalnızca tartışılan veya hararetle savunulan durum, herkes kendinin aklıselim ve tarafsızlıkla meselelere baktığını ve yorum yaptığını savunurken ötekini kutuplaşmanın aktörü; en azından tuzağındaki olarak tanımlıyor.
Bu tartışma üslubu bile kendi başına ülkede yaşanan kutuplaşmanın bir örneği, nedeni ve de sonucu. Maymuncuk, her kilidi açmaya yarar, eğri ve sivri demirden yapılmış çengel. Maymuncuk denen özel anahtarlar, anahtar deliğindeki çıkıntılara uyum sağlayarak pek çok farklı kilidi açabilir. Anahtarın girdiği hareketli kilit yatağı, açma yönünde dönmeye zorlanırken maymuncuk ile normalde anahtarın kaldırdığı pimler tek tek kaldırılıp indirilir. Bazı pimler yeteri kadar kalktığında yatak bir miktar hareket edip döneceği için o pim havada kalacaktır. Daha sonra diğer pimler de denenerek kilit açılana kadar işleme devam edilir.
Kilit ve anahtar sistemi ise Antik Romalılar tarafından icat edilmiştir. Kilidin sadece doğru anahtar tarafından açılabilmesi prensibine dayanan bu icat, yüzlerce yıldır en yaygın olarak kullanılan güvenlik sistemi olmuştur. Maymuncuğu tekrar eline geçirip istediği kapıyı açmaya yönelenler bence bir an önce tak diye dediğini şak diye yapanların değil, dediğindeki hataları söyleyen sevenlerinin ve kendisine gönüllerini kapatmak üzere olan halkın sesine kulak vermelidir. Siyasilere naçizhane tavsiyem doğru yolu bulabilmek için birçok anahtara ihtiyaç vardır. Bütün anahtarların yerine bir anahtar koymak, sözüm ona bütün kapıları açacak bir maymuncuk kullanmak akıllıca değildir. Dikkat edin de anahtarı ve maymuncuğu kırıp dışarıda kalmayın.