Cezayir’in ev sahipliğinde 1-2 Kasım'da düzenlenen 31. Arap Birliği Zirvesi'nin “Cezayir Deklarasyonu” adı verilen bildirisinde, Filistin halkının haklarına bağlılık ve Arap ülkelerinin Suriye krizinin siyasi bir çözüme ulaşmasına ortak katkıda bulunmalarının gerekliliğine vurgu yapıldı.

Zirvenin en önemli konularından biri 3 yıl önce Tunus ev sahipliğinde düzenlenen Arap Birliği Zirvesi'nde yer almayan Gazze Şeridi'ne yönelik ablukanın kaldırılması çağrısı oldu.

Cezayir'deki zirvenin en önemli konularından biri, 3 yıl önce Tunus ev sahipliğinde düzenlenen Arap Birliği Zirvesi'nde yer almayan Gazze Şeridi'ne yönelik ablukanın kaldırılması çağrısı oldu.

Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye, Arap liderlere Filistin halkını ve direnişini desteklemeye, Gazze'deki ablukayı kaldırmak için çalışmaya ve Filistin'deki siyasi bölünmenin sona erdirilmesi için imzalanan Cezayir Bildirisini onaylamaları için mesaj göndermişti.

Zirvenin sonuç bildirisinde, Cezayir’de 11-13 Ekim tarihleri arasında Filistin’deki siyasi bölünmenin sona erdirilmesi için Filistinli 14 grubun temsilcisinin katılımıyla düzenlenen diyalog görüşmelerinde imzalanan "Cezayir Bildirisi"nden duydukları memnuniyet vurgulandı.

Zirvenin sonuç bildirisinde ayrıca, Arap ülkelerinin, Kovid-19 ve Ukrayna-Rusya savaşı sonrası, dünyada uluslararası sistemin yeni hatlarının oluşumunda, ortak bir tavır içinde olmasının önemine işaret edildi.

Cezayir Bildirisi'nin uygulanmasını izlemek için bir "Arap komitesi" oluşturulmasından açıkça bahsedilmedi ancak söz konusu bildiri üzerinde anlaşmaya varılan adımların somutlaştırılmasının Arap ülkeleri tarafından takip edilmesi gerektiği kaydedildi.

Zirvede, Cezayir Cumhurbaşkanı Abdelmecid Tebbun'un Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nu "Filistin'i bağımsız bir devlet olarak" tanımaya çağıran önerisi, "üstü kapalı" olarak benimsendi. Tebbun, zirve sırasında gazetecilere, Filistin dosyasını "kişisel olarak" takip edeceğine dair güvence vermişti.

Bildiride Filistin Devleti'nin BM'ye tam üyelik elde etme çabalarının benimsenmesi ve desteklenmesi vurgusu yapıldı.

Zirvedeki Libya tutumu, ülkelerin Dibeybe hükümetinin meşruiyetini tanımaya devam ettiğini gösteriyor

Zirvede tartışmalı dosyalardan biri olarak değerlendirilen Libya meselesindeki yaklaşım da dikkati çekti.

Mısır Dışişleri Bakanı Şükri, Dibeybe'nin başkanlık ettiği Ulusal Birlik Hükümeti'ni tanımaktan vazgeçilmesi ve Fethi Başağa hükümetinin tanınması için çaba sarf etti.

Ancak Mısır'ın bu tutumu, diğer Arap ülkelerinden destek görmedi. Libya Dışişleri Bakanı Menguş, Mısır'ın tutumunu ülkesinin iç işlerine müdahale olarak değerlendirdi.

Arap Birliği Zirvesi'nin ilk gününde Cezayir ve Mısır cumhurbaşkanları arasındaki ikili görüşme, Libya'da seçimlerin en kısa zamanda yapılmasının önemini vurgulamak için diplomatik olarak da olsa, iki ülkenin tutumu arasındaki "uçurumun" kapanmasına yol açtı.

Sonuç bildirisinde, Libya krizinin çözümü için her türlü çabanın desteklendiği ve Libya halkı ile tam dayanışmanın ortaya konulduğu aktarıldı. Bildiride, Libya halkının en kısa sürede seçimlerin yapılması yönündeki isteklerinin gerçekleştirmesi gerektiği kaydedildi.

Bu tutum, Arap ülkelerinin Dibeybe hükümetinin meşruiyetini tanımaya devam ettiğini gösteriyor.

Dibeybe, Facebook hesabından yaptığı açıklamada, "Cezayir'deki Arap Birliği Zirvesinin Libya'da kalıcı istikrarı sağlamak için seçimlerin önceliğini vurgulamasını" memnuniyetle karşıladı.

Arap Birliği Zirvesi'nde alınan bu karar, Ulusal Birlik Hükümetinin yeni senaryolara karşı da elini güçlendirebilir.

DENGELİ BÖLGESEL İLİŞKİLER

Başta Suudi Arabistan, Mısır, Fas ve Sudan olmak üzere birçok Arap ülkesi, bölgedeki komşularının kendi işlerine müdahalesi olarak gördüklerini siyasi pozisyonları vakit kaybetmeden kınıyor.

Suudi Arabistan ve arkasındaki birçok Körfez ülkesi, Fas ve Mısır, İran'ın bölgedeki ülkelerin iç işlerine müdahale etmesini hoş karşılamayarak tepki gösterdi.

Wall Street Journal gazetesi 1 Kasım'da Suudi ve Amerikan yetkililere dayandırdığı haberinde, Riyad yönetiminin, Washington'a İran'ın, Suudi Arabistan'a yönelik yakın bir tarihte saldırı hazırlığında olabileceğine dair istihbarat paylaşımında bulunduğunu yazdı. İran ise bu saldırı iddialarını reddetti.

Sudan ve Mısır da Hedasi Barajıyla ilgili kendileriyle koordine olmadan aldığı kararlar sebebiyle Etiyopya'yı kınadı.

Sonuç bildirisinde, İslam ülkeleri, Afrika ve Avrupa-Akdeniz ülkeleri dahil uluslararası toplum ve Arap ülkeleri arasında barışçıl ve dengeli ilişkiler kurulması gerekliliğine işaret edilerek, devletlerin egemenliğine saygı ve iç işlerine karışmamanın önemine vurgu yapıldı.

Bu durum, Arap ülkelerinin bölgedeki çevreleriyle diyalog ve ortaklığı tercih ettiğini yansıtıyor.

KOVİD-19 SONRASI DÜNYA VE UKRAYNA -RUSYA SAVAŞI

Arap Birliği Zirvesi'nde ülkeler, Soğuk Savaş yıllarına benzer şekilde Rusya ile Batı arasında yoğun bir kutuplaşmayı doğuran Ukrayna'daki savaş konusunda siyasi olarak "ortak bir tarafsızlık pozisyonu" alma konusunda mutabık kaldı.

Ukrayna-Rusya savaşında güç kullanımından vazgeçilmesi çağrısı yapılan sonuç bildirisinde; Cezayir, Mısır, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri, Irak, Sudan'ın hükümet yetkilileri ve Arap Birliği Genel Sekreterini içeren Arap Bakanlar Temas Grubu'nun söz konusu krize siyasi bir çözüm getirmeyi amaçlayan uluslararası çabalara fiili katılımı yoluyla "barış seçeneğini" etkinleştirmeye çalışması yönünde ilkelerin benimseneceği kaydedildi.

Arap Birliğinin benimsediği bu ilke ve siyasi tutum, Ukrayna'da çatışan taraflardan herhangi birinin tarafında yer almayı reddetmesinin açık bir göstergesi olarak değerlendirildi.

Bildiride ayrıca, Arap ülkelerinin, Kovid-19 ve Ukrayna-Rusya savaşı sonrası, dünyada uluslararası sistemin yeni hatlarının oluşumunda, ortak bir tavır içinde olmasının önemine işaret edildi.

Bu Arap ülkelerinin BM Güvenlik Konseyi'nde daimi bir sandalyeye sahip olma arzusunun bir göstergesi olarak yorumlanabilir. Bu durumun küresel anlamda yönetim dengesizliklerinin çözülmesine yardımcı olacağı beklenirken, ülkeler arasında daha fazla eşitlik sağlayacağı ve gelişmekte olan ülkelerin uluslararası sistemin dışına çıkarak marjinalleşmesine son vereceği belirtiliyor.