‘ARAP Baharı’ adı altında Ortadoğu’yu yeniden biçimlendirme planı hiç bir engele takılmadan bir kez daha aşağılık planlarla sahneleniyor. Trump ve Netanyahu’nun uluslararası hukuk tanımaz küstah açıklamalarına her gün bir yenisi ekleniyor. Osmanlı Kudüs’ü hiçbir şekilde uluslararası siyasete ve çatışmaya alet etmediği için Ortadoğu’yu dört asır boyunca huzur ve sulh içinde yönetti. ABD Başkanı Donald Trump’ın yaptığı hamle Kudüs meselesini özelde, Filistin meselesini ise genelde önce iç politikaya alet etmek ve ardından İsrail’e bu toprakları peşkeş çekmektir. Bu aynı zamanda medeniyetler çatışmasının da fitilini ateşleyecek bir olaydır.
Batı’nın iki yüzlülüğü
OSMANLI’nın, ele geçirdiği bölgeler ‘nizam’ götürmeyi ilahi görev sayan bir anlayışla yönetiliyordu. Sömürgeciler ise sadece kendi menfaatlerini gözettiler ve bu menfaatler düzensizlik gerektirdiğinden düzensizlik meydana getirdiler. Bugün insan haklarını, özgürlükleri dillerinden hiç düşürmeyen Batı’nın gözü önünde Filistin’de, Lübnan’da, Irak’ta ve Suriye’de soykırım uygulanıyor; ancak kendilerinin duyabileceği kadar bir sesle ‘Yapmayın’ -’Etmeyin’den öteye yaptıkları ciddi bir şey yok. Kadın, çocuk, yaşlı ayırt etmeden katliamların yapıldığı Filistin topraklarında, henüz 11-12 yaşındaki çocukların kurşunlara, roketlere, hava saldırılarına karşı taşlar ve sopalarla yürüttükleri amansız direnişleri, artık alışılmış manzaralar halini almıştır. Henüz 15’ine bile gelmemiş çocuklar, İsrailli askerlerin dipçikleriyle feci şekilde dayak yemekte, okullarına kurşun yağmurları altında gitmekte, çoğu sakat kalmakta ya da ölmektedirler. Ancak televizyon kameralarından tüm dünya kamuoyuna yansıyan bu görüntülere insanlık seyirci kalmakta.
Abdülhamit ve Ortadoğu
SİYONİSTLER Ortadoğu’ya Sultan Abdülhamit zamanında girmek istemişler, ancak Abdülhamit’in sert tepkisi nedeniyle beklemek zorunda kalmışlardı. Bölgenin Osmanlı İmparatorluğu’nun egemenliğinden çıkması, onlar için altın bir fırsat oldu. Osmanlı, Ortadoğu’yu 1. Dünya Savaşı ile birlikte yitirdi. Savaşın ardından da Ortadoğu’da, bölgenin yeni hakimlerinin menfaatlerine uygun bir düzenleme yapıldı. Ancak bölgede 100 yıldır kan akıyor, kan kokuyor. Bölgedeki ülkelerin bölünüp, parçalanmasına resmi ve gayriresmi yollarla destek verdiği bilinen İsrail’in Suriye’deki savaşın devam etmesini neden istediği de iyi irdelenmelidir. Üç dine ev sahipliği yapan Kudüs’ün sadece İsrail’in tekeline verilmesi, Arzı Mev’ud’la (vaadedilmiş topraklar) birlikte ‘Büyük İsrail’ projesini hayata geçirmek için atılan bir adım olarak değerlendiriliyor. Söz konusu topraklar içerisinde Suriye ve Türkiye de var...
Aynı küstah sözler...
DÜNYAYI kana boyayan Siyonizm’in kurucusu Theodor Herzl,1897 yılında İsviçre’nin Basel şehrinde 1. Dünya Siyonist Kongresi’nde yaptığı konuşmada “Kuzey sınırlarımız Kapadokya’daki dağlara kadar dayanır. Güneyde de Süveyş Kanalı’na. Sloganımız David ve Salamon’un (Davud ve Süleyman) Filistin’i olacaktır’’ diyordu. 1974’te zamanın İsrail Savunma Bakanı Ariel Şaron da “Türkiye de alaka alanımız içindedir’’ küstah sözlerini sarfetmişti. İsrail’in başbakanlarından Ben Gurion’un 1948’de İsrail devletini ilan ederken yaptığı konuşma ise şöyle: “Filistin’in bugünkü haritası İngiliz manda yönetimi tarafından çizilmiştir. Yahudi halkının, gençlerimiz ve yetişkinlerimizin yeniden çizmesi gereken bir başka harita vardır ki, o da Nil’den Fırat’a kadar olan bölgeyi kapsamaktadır.”