Başımıza gelenlerden ders almalıyız. Uzak ve yakın tarihimiz, geleceğimizi aydınlatan bir aynadır. Ne yazık ki biz, o aynaya bakmayı gereksiz bir uğraş olarak görüyoruz.
Aynaya bakmayı gereksiz görürken, birçok gerçeği göremiyoruz. Başımıza gelenler, tedbir alınmadığı takdirde, gelecekte başımıza gelecekleri gösterir. Biz bakmayı ve görmeyi becerebilirsek tabii.
Asya kıtasının büyük bir bölümü, Türk milletine vatanlık yapmıştır. Bugün, Çin, Hindistan, Rusya, Fars, Arap, Afgan, Urdu milletlerinin yaşadığı yapraklarının bir kısmı ya da tamamı asırlarca Türk milletinin kurmuş olduğu devletlere vatanlık yapmıştır.
Bugün o topraklarda yaşayan Türk milletinin soyunun evlatlar, kendi dilleri olan Türkçeyi konuşmakta zorlanmaktadır. Kimi siyasi baskı yüzünden Türkçeyi unutmuş, kimi Türk devletlerinin yadigârı olarak yaşadığı topraklarda Türkçe’nin yaygın dil haline getirilmemesinden dolayı, Türkçe konuşacak çevre bulamamaktadır. Arap yarımadasında dört yüzyıl Türk milleti tarafından yönetilmiştir. Bugün oralarda Türkçe bilen Arap olmadığı gibi, Türk olarak bıraktığımız soydaşlarımız bile kendi dillerinin unutmuştur.
Ama Cezayir’de yarım asır kalan Fransa, Cezayir’e Fransızca’yı yerleştirilmiştir. Arabistan’da yarım asır kalan İngiltere oraya İngilizce’yi yerleştirmiştir.
Bugün Hindistan’da kaç İngiliz yaşamaktadır? Ama Hindistan’da İngilizce bilmeyen okumuş kimse yoktur. Hatta Arabistan’da okumuşların yüzde yüze yakını İngilizce öğrenmektedir.
Türkçe’nin doğduğu topraklarda bugün Türkçe yazı ve edebiyat dilinin geliştirilmesi, seksen yıllık Rus ve Çin komünizminin emperyalist baskılarıyla engellenmiştir.
Gazneli Devleti’nin hüküm sürdüğü topraklarda bugün Türkçe’nin hâkimiyetinden söz edemezsiniz. Çin Doğu Türkistan’dan Türkçeyi söküp atmaya çalışmaktadır. Akkoyunlu Devletinin kurulduğu topraklarda bugün Türkçe konuşan insanların sayısı nüfus olarak çok fazla olduğu için günlük hayatta Türkçe’nin bir lehçesi konuşulmaktadır.
Türkiye dışındaki Türk cumhuriyetlerinde ve Türk topluluklarında Türkçe’nin konuşulması, o yörelerde yoğunlukla yaşayan Türk varlığına dayanmaktadır. Aksi takdirde, bugün dünyada en çok konuşulan dilleri konuşan insanlara bakarsanız, çoğunluğu ne İngiliz ne İspanyol’dur!
Dünyada Türkçe konuşan insanların yüzde doksan sekizi Türk soyundan gelen insanlardır. İşin garibi, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde Şanlıurfa’nın Suruç İlçesinde yaşayan Karakeçili Türkleri’nin Türkçe’yi unuttuğunu söylemek zorundayız.
Kuzey Afrika’da yaşayan Türkler’in tamamına yakını Türkçe’yi unutmuştur. Geçmişten ders alınmazsa, iki nesil sonra Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak yaşayan Türkler’in de özellikle okumuş kesimi “Türkçe yerine İngilizce’yi” anlaşma vasıtası olarak kullanacaktır.
Ülkemizde de Türkçe, öz evlatları tarafından ayrı bir dil olarak anlaşılmaz hale dönüşmektedir.
Siyasi Partiler ve İktidarlar bu meseleye ciddi yaklaşmalı, Türkçe’ye dair politikalar üretmeli ve Türkçemiz pasaklı bir seslenişe mahkûm edilmemeli.
Altı yüz sene yaşayan Osmanlı İmparatorluğu, İngiliz, Fransız, Rus, İspanyol, Çin’in yaptığının onda birini yapmış olsaydı bugün Avrupa içlerinde Türkçe’den başka bir dil anlaşma vasıtası görülebilir miydi?
Ne acıdır ki Türk milletinin bayındırlık adına vurduğu mühürler bile, Türkçe’yi yerleştirmediği topraklardan sökülüp atılmaktadır.
Atatürk “Türk Dili’nin kendi benliğine, özündeki güzellik ve zenginliğine kavuşması için, bütün devlet kurumlarımızın, dikkatli, ilgili olmasını isteriz.
Ülkesini, yüksek istiklalini korumasını bilen Türk milleti dilini de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmalıdır.” demektedir.
Dün başımıza gelenler, yarın daha tehlikeli boyutlarıyla Anadolu topraklarında tekrarlanacaktır. Tüm yetkilileri tedbir almaya, Türk milletini de dilini de korumaya ve güven altına almaya çağırıyoruz.