Zamanın Tercüman Gazetesinde İstihbarat Şefim,
Rahmetli Burhan Ayeri, muhabir olan bizleri,
ASLA serviste oturtmazdı.
Ayağa kalkar hafif kızgınlıkla;
“Oturarak haber ayağınıza gelmez.
Gidin, gezin, hastaneye, pastaneye,
Otobüse, insan içine karışın, mutlaka bir şeyler bulursunuz” derdi.
Bunu düstur edinen bendeniz gezerek araştırarak,
Haber aramayı çok benimsemiştim.
Bu sayede gezginci oldum, yıllarca dağda taşta,
Savaş ve de röportaj haberciliği yaptım.
Bu sayede seri röportaj dalında iki defa yılın gazetecisi seçildim.
Özetle dostlar bulunduğumuz yazlıkta,
Eczacı kadim dostum Levo, Neslihan ve de Hollanda’da okuyan şirin kızları,
İrem kardeş ile tatil günü balkonda otururken;
“Hadi gezelim dedik”.
Eşim Züleyha Hanım’ın dilinden düşmeyen,
Mutlaka görmek istediği,
Çok anlatılan bir köyden dem vurduk;
“Özbek Köyü”.
Bulunduğumuz Özdere’ye, 64 km mesafede
Bastık gaza, istikamet Özbek Köyü dedik.
İyi ki de demişiz.
 ÖZBEK KÖYÜ
Selçuklu, Oğuz Komutanlarından Çaka Bey,
Anadolu’nun fethi sırasında Ege Kıyılarına gelir,
Obası ile birlikte YUVA diye bir yere yerleşir.
Ancak bu yerleştiği yerde VEBA salgını çıkar.
Başka bir yerleşim yeri aramak üzere,
Komutanlarından UZBEK’İ görevlendirir.
Uzbek Bey denize yakın güzel bir yer bulur,
Oba oraya yerleşir.
Adını da UZBEK koyarlar.
Uzbek zamanla Özbek olarak değişime uğrar.
Özbek Köyünün tarihçesi böyle.
Sanırım oba da ÖZBEK asıllı Türklerinin, 
Anadolu’ya göç edenlerinden oluşuyormuş.
ÖZBEK KÖYÜ
Özbek Köyü yeşillikler içinde muhteşem bir yer.
Öyle çok debdebeli bir yer hayal etmeyin.
Kendi yetiştirdiği kavunu karpuzu, erişteyi,
Tarhanayı, pekmezi satan... Vs,
Kendi yağı ile kavrulan bir köy.
Tabii Özbek Pilavını, mantısını da unutmamak gerek.
Ege’nin bu şirin köyüne vardığımızda,
Sabah guruldayan midelerimize dur demek için,
Şöyle güzel bir köy kahvaltı yeri aradık.
Çınaraltı denilen, çınar ve dut ağaçlarının gölgesinde
Şirin bir yer bulduk.
İyi ki de bulmuşuz.
Güler yüzlü iki hanım bizi karşıladı.
Mekân sahibi çekik gözlü Bahar Hanım ile
Hep gülen yüzlü çalışanı Kardelen kızımız.
Işık hızıyla müthiş bir kahvaltı servisi geldi.
Masada yok yok.
Reçelinden, tereyağına, balından,
Peynir çeşitlerine, siğara böreğinden pişisine.
Melemeninden, yumurtasına,
Reçel çeşitlerinizden Ege’nin mis gibi zeytinyağı kokan zeytinine.
Ya Allah deyip saldırdık.
Sonra hesap geldi.
5 kişilik bir kahvaltı sofrası,
Bu kahvaltı Bodrum’da olsa inanın,
Paranızı almak bir kenara derinizi bile soyarlar.
Rahmetli Öztürk Serengil’in deyimi ile
Kazık değil Roma mızrağı yersiniz.
Kişi başı 125 TL.
Demek ki ülkemizde vatandaşı donuna kadar soymayı,
Düstur edinmeyen insaflı esnaflar da varmış,
Bahar Hanıma bu konuda teşekkür etmek boyun borcumuz.
MEZATTA BALIK
Kahvaltı sonrası Özbek Köyünün şöyle bir
Tozunu attık,
Tarihi taş evlerini, hamamlarını, taş köprülerini gördük.
Hep gülen yüzlü misafirperver insanları ile konuştuk,
Onların gönül güzelliklerini gördük.
Bahçelerden dalları yollara sarkan incir ağaçlarında,
Üç beş incirde aşırdık.
Sonra yola revan olduk.
Hedefimiz Özbek Köyünün sahilleri, Kumla yerleşimi,
Ve de Eğri Liman diye bir yerdi.
Balıkçı teknelerinin çevrelediği Kumla Limanında,
Gece tutulan balıkların satıldığı,
Bir mezat yeri vardı.
Oraya daldık.
Ne balıklar ama yok yok.
Kefalinden, mercanına, barbunyasından, çipurasına,
İstavritinden, küçük boy orkinosuna, fener balığına.
Fiyatlar ise çok hesaplı, İstanbul’u düşündüğümde,
Ben diyeyim iki kat siz deyin üç kat daha ucuz.
Kusur kalmayım diyerek bende mezada dâhil oldum.
Bizim balıkçı İsmail’den 2000 TL’den alamayacağım,
2.5 KG balığı inanın dostlar,
400 TL’ye aldım.
Özetle bu güzel gezintiden mutlu ve de bahtiyar ayrıldık.
Ama gözümüz arkada kaldı.
Bahar Hanımın kahvaltısı için bir daha oraya gitme,
Sözü ile ÇAKA Beyin komutanı Uzbek Beyin köyüne,
Ve de güzel kahvaltı kraliçemiz Bahar hanıma elveda dedik.