Şimdi bu Vahit Vural’da kim diyeceksiniz…
“Bravoyu” hak edecek ne yaptı?
Cahit Vural estetik uzman cerrah.
Şişli’nin göbeğinde iki katlı kliniği var.
Günde en az 3 tane ameliyat yapıyor.
Kliniğinde saç ekiminden, burun ameliyatlarına
Kadın estetik ve de güzelleştirme ile ilgili her şey yapılıyor.
Doktorlar, hemşireler, teknisyenlerle çalışan komple bir
Sağlık merkezi.
Söylemesi ayıp günlük kazancı az buz olmayacak miktarda.
Cahit, PKK ile mücadelede, Mehmetçiği daha iyi sevk ve idare etmek için
İki defa Güneydoğuya gönüllü olarak göreve giden kahraman bir komanda
Kurmay Albayın oğlu.
Komutanın sicilinde öyle yazıyor.
Cahit’in dedesi, rahmetli Albay Cahit Vural’da vatana millete,
MİT ve İstihbarat alanında çok hayırlı
Hizmetlerde bulunmuş kahraman bir TÜRK komutanı.
Cahit bizim de elimizde büyümüş bir evlat.
CAHİT NE YAPTI
Cahit babadan kökten vatan, millet, sevdalısı bir doktor.
Milli duyguları, vatan sevgisi, insan sevgisi, bayrak sevgisi, sorgulanamayacak biri.
Depremin olduğu gecenin sabahında,
Kışlık paltosunu, botlarını, şapkasını, eldivenlerini giyerek
Ekmek teknesi,

Kliniğinin kapısına kilit vurarak,
Babasına da;
“İnsanımızın doktora en çok ihtiyaç duyduğu böyle bir zamanda,
Benim klinikte durmam bana yakışmaz” türünde bir not bırakarak,
Gönüllü 7 doktor arkadaşları ile birlikte uçakla deprem bölgesinin
Yolunu tuttu.
Bölgeye ilk varanlardandı.
Gittiği yer Hatay’dı.
Hatay Eğitim Araştırma Hastanesine.
Hastaneye gitmeden önce bir gün de kurtarma ekipleri,
Gönüllüler,
Mehmetçikler, polisler, sahada ki herkesle birlikte,
Yetişebildikleri her depremzedeye yardım etmeye tedavi etmeye çalıştılar.
Sonra hastaneye gittiler.
Keşke gitmelerdi…
2-3 yıllık modern ve depreme dayanıklı olarak yapılmış
Hatay Araştırma Hastanesi bomboştu.
Deprem, depreme dayanıklı yapılmış olan bu hastaneyi de vurmuştu.
Hastane ortadan ayrılmış, tanınmaz haldeydi.
Yani en çok ihtiyaç duyulduğunda hastane yoktu.
Böylesine dramatik bir durum yani.
İşin daha da ilginci başhekim enkaz altında hayatından olmuş.
Boşaltın talimatı geldikten sonra,
Doktor, hemşire, hasta bakıcı, müstahdem, güvenlik,kim varsa hastaları bırakıp
Dışarı kaçıyorlar.
Yani hastalar ölüme terk ediliyor.
Bu durumdan sonra siz ne yaptığız diye Dr Cahit Altuğhan Vural’a sordum;

“Ağabey ne yapacağız. Doktor arkadaşlarla,
Elimizde sedyeler elimizde, hastanede kalan hastaları topladık.
Çoğu ölmüştü. Soğuktun, korkudan, düşmeden,
Üzerlerine yığılan molozlardan
Yani hastane morga dönüşmüştü”.
X
Ana konumuza dönersek
Bu hastanen yapılırken kontrol edilmemiş miydi?
Demiri çimentosu tam kullanılmamış mıydı?
Bu hastaneye kullanılabilir raporunu kim vermişti?
Bu hastanenin iskânı nasıl alınmıştı?
Tabi bu sorular benim değil devletin hastaneyi yapanlara, kontrol edenlere sorması ve de
Sonrasında cezasını kesmesi gereken sorulardı.
Peki, Cahit’e şimdi ne yapıyorsunuz diye sordum;
“Sorma ağabey, enkazdan çıkarılanları İlkel şartlarda ön tedavisini
Hastane önünde yapıyoruz.
Kolu donmuş, kopmuş, kan revan içinde,
Bacağı donmuş, koma halinde,
Kafası kırılmış, kaburgaları haşat halde insanın için acıtan vakalar geliyor.
Çaresiziz.
Elimizde imkân olmadığından hastaları, Mersin’e Adana’ya yakın illerde ki
Hastanelere sevk ediyoruz.
Kazazedeler zaten can derdinde, bitik durumda
Bir de yolun çilesini işkencesini çekiyorlar.
Böylesine acı böylesine dramatik bir ortam yanı”.
Ve Cahit’in son sözü;
“Burası harabe bir kent gibi.

Su, ekmek, elektrik, ısınma, barınma sorunları var devlet halletmeye çalışıyor.
Deprem çok büyük bir yıkım yapmış.
Acıyı anlamak için insanların gözlerine bakmak yeterli.
Öylesine çaresiz, öylesine zavallı, öylesine acınacak haldeler.
Elimizden geleni yapıyoruz acılarını dindirebilmek için.
Herkes insanüstü bir çabayla çalışıyor.
Enkazdan çıkarılacak son kazazedeye kadar buradayız.
Sonrası Allah kerim.
Allah vatanımıza, milletimize, devletimize kuvvet versin”.