CİZRE VARKEN, TANRI CEHENNEMİ NİYE YARATTI?

 

80'li yıllarca yolum sıkça Cizre'ye düşerdi.
 
Her seferinde de;
 
" Cizre varken, Tanrı Cehennemi neden yarattı" derdim.
 
O yıllarda, ilçe bu söylemi;
 
Sıcaklık, pislik, toz, ihanet ve insana nefes aldırmayan sivrisinekleri ile hak ediyordu.
 
Kalacak oteli çok azdı.
 
Mevcutlarda da uyumak imkânsızdı.
 
PKK henüz tam palazlanmamıştı.
 
İlçe'de ajanlar cirit atıyordu.
 
Hatta ajan sayısı teröristlerden fazlaydı.
 
Ne de olsa, tarihi İpek Yolu'nun üzerindeydi.
 
Aradan 30 yıl geçmesine rağmen ilçede hayat cehennemden farksız.
 
Bu defa, sıcak ve sivrisineklerin yanına teröristler de eklenmiş.
 
Değişmeyen tek manzara ajan sayısı.
 
X
 
Cizre'nin bugünkü görüntüsü endişe verici.
 
Bölücü terör örgütü, dinci HİZBULLAH taraftarları ile savaşıyor.
 
Çatışma kısa süreli değil.
 
Saatlerce hatta gece ve gündüz sürüyor.
 
Ellerde uzun namlulu silahlar.
 
Polis, asker ortada yok.
 
Var olan terör gurupları.
 
Amaçları, bölgede hâkimiyet kurmak.
 
İlçenin her tarafı kazılmış.
 
Kanallar açılmış.
 
Hem de yetkililerin gözleri önünde.
 
Bölücü örgüt mensupları uzun vadeli düşünüyor.
 
Çatışmalarda asker ve polisin araçlarını engellemek için kanallar açıyor.
 
Ankara bu planı bilmesine rağmen seyrediyor.
 
Medya çatışmaları veremiyor.
 
Cizre, örgütler için çok önemli.
 
İlçeyi ele geçiren geniş bir bölgeye hâkim olacak.
 
Basit anlatımla Cizre; örgütlerin Kobani'si olmuş.
 
X
 
Cizre'de PKK terör örgütü halkı sindirmiş.
 
Aynı zamanda ilçeyi yönetemeyenleri de.
 
Esnaf dükkânını açamıyor.
 
Varlıklı olan, DEVLETE BAĞLI OLAN aileler ilçeden göç etmiş.
 
Ettirilmiş.
 
Halk, sokağa çıkmaya cesaret edemiyor.
 
Bebek katilleri ellerinde silahlarla sokaklarda trafik denetimi yapıyor.
 
Beyni yıkanan gençlere üniforma giydirip, mahalle aralarında askeri eğitim veriyorlar.
 
Bölge; sadece terörün değil, uyuşturucu ticaretinin de önemli bir merkezi.
 
Ne de olsa İpek Yolu üzerinde.
 
Yolu yönetenler, ilçeyi denetim altına alanlar, uyuşturucu sevkiyatını kontrol edecekler.
 
Uyuşturucudan gelen paranın silah-mermi olarak geri geldiğini hepimiz biliyoruz.
 
Asker kışlasında.
 
Ankara talimat vermiş.
 
Dışarı çıkamıyor.
 
Polis, görevini yapamıyor.
 
Okullarda bayraklar indiriliyor.
 
Atatürk büstleri parçalanıyor.
 
İstiklal Marşı okunamıyor.
 
X
 
Küçükken Ahmet Kutsi Tecer'in şiirini ezberlemiştik.
 
"Orda bir köy var, uzakta,
 
O köy bizim köyümüzdür.
 
Gezmesek de, tozmasak da
 
O köy bizim köyümüzdür."
 
Şair iyi niyetliydi şüphesiz.
 
Ancak, gitmediğimiz, görmediğimiz, hizmet götürmediğimiz,
 
Sahiplenmediğimiz, yatırım yapmadığımız, dertlerine çare olamadığımız,
 
Köylerin bizim olmadığını biraz geç anladık.
 
Aynen, Amerikalıların Türkiye'ye mısır özü yağı satmak için,
 
Bursa yöresinde yüz binlerce zeytin ağacını kestirmeleri ve radyolarda; "Zeytinyağlı yiyemem aman" türküleri çaldırmaları gibi.
 
Hoş, zeytin ağaçlarını dün Amerikalılar kestirtiyordu,
 
Bugün hükümet döneminde palazlanan rantiyeci kesimi kestiriyor.
 
Doğu ve güneydoğuya gene Amerika ve batının uzun vadeli senaryolarının gereği hizmet götürülmedi.
 
Halk, Irak televizyonu izledi, Irak radyolarını dinledi.
 
Çocuklar, başkent olarak Bağdat'ı bildi.
 
Cumhurbaşkanı olarak Saddam Hüseyin'i tanıdı.
 
İş imkânı yaratılmadı.
 
Yeterli eğitim verilmedi.
 
Yani, bugünlerin senaryosu Demokrat Parti iktidarı yıllarında yazıldı.
 
X
 
"Orda bir dağ var, uzakta,
 
O dağ bizim dağımızdır.
 
İnmesek de, çıkmasak da
 
O dağ bizim dağımızdır" diye devam eden dizelerdeki dağlar,
 
Cudi,Gabar gibi biz gidemediğimiz için bölücü terör örgütünün meskeni oldu.
 
Oysa Mehmetçik bir dönem dağların tozunu atıyordu.
 
Bölücü militanlar kaçacak delik arıyordu.
 
Rahmetli Özal o ihanet kokan; "DURUN" talimatını vermeseydi, bugün PKK diye bir örgüt kalmayacaktı.
 
Dağlarda duyulan ses, bizim değil.
 
Türkiye'yi bölüp, parçalama isteyen çakalların sesi.
 
Ki; bu çakallar dağlardan inip, cadde ve sokakları teslim almışlar.
 
Ellerinde uzun namlulu silahlar ile saatlerce çatışıyorlar.
 
Askerden, polisten korkuları yok.
 
Tam tersi asker ve polis çekiniyor.
 
Ne de olsa, Ankara'dan talimat almışlar.
 
Ateş edecek olsalar cezaevine girecekler.
 
Kolay yolu seçip, büyüklerinin emrini dinleyerek kışlalarında bekliyorlar.
 
Çatışmaları halk gibi, Cizre perdesinden SİNEMASKOP olarak seyrediyorlar.