İnsanım Müslümanım Türküm. Bu üçlü iç içe daireler arasındayım. Elbette insan olarak tüm insanlar için, Müslüman olarak tüm Müslümanlar için ve bu ülkenin insanı olarak milletim için düşünüyorum. Birey olarak da, baba, dede, dayı, amca, ağabey olarak da bir çok çözümlenmesi gereken sorunlarla iç içe yaşıyorum. Hiç olamadığım evlat olarak artık sorunum yok. En sonunda annemi de beka alemine göndermek durumunu yaşadık. Rabbimiz ölenlere rahmetini, yaşayanlara huzur ve bereketini gani tutsun.
*
İnsan denildiğinde bir okyanusa dalınmış olunur ki, çıkabilene aşk olsun. İnsanı anlamak ve insanı anlatmak ve daha önemlisi insana anlatmak Ferhat’ın dağı delmesinden daha zor. İnsan olarak kendimizi anlamak için en son İlahi kitapta özel sure var. Oku insanı oku, bir damla sudan, ilgiden, ilikten, kandan yaratılmış insanı oku deniliyor. İş orada kalmıyor. Allah’ın kitabının okunması ve anlaşılması ve uygulanması öğütleniyor. İş orada da kalmıyor. Yeryüzünü, gökyüzünü, yeryüzündeki dağ, nehir, ova deniz, gölü, gökyüzündeki gezegenleri, bilhassa ayı, güneşi okuyun tavsiyesi var. Bunların her birini okumak için bir insan ömrü yetmez. Gelgelelim Kur’anı okuyan sadece asli nüshayı okumakla, gökyüzünü okuyan sadece burçlarla, insanı okuyan da sadece özgürlük ve ihtiyaçlarla, arzu ve tüketimle ilgileniyor. Elbette bu sayılanlar da okunası şeyler ama ayrıntının ayrıntısı.
*
Her durumun en kolayını tercih ediyor insan. Kur’anı sadece asli ve anlamadığı nüshayı okumakla, denizden çıkanı yemekle, gökyüzünde burçlara dayanan masallarla, yeryüzünü de tur ve seyahat için okuyor.
Ne olursa olsun sıradan insanın hesabının çok ağır olacağını düşünmüyorum. Eğer keainatı ve kendisini Yaratana inanıyorsa sıradan insan, ipi de bırakmamışsa, dar çevresindeki insanlara da birkaç iyilik yapmışsa hesap kolay olacaktır.
Fakat herhangi bir derecede yöneten olan insanın hesabı zor mu zor olacaktır. Sorun çözmeye yönelmeyen her yöneticinin vay haline. Yüksek siyasette yer alanların hiçbir sorunu çözmek için bir çabalarının olmayışını hayretle izliyorum yarım asırdır. Sorunları çözmek, gidermek yerine onları eğip bükerek oy ve iktidar elde etmeyi tercih ediyorlar. Nesiller mahvoluyor, onların da iktidarları on yıllarca sürüyor. Ama vatan için feda olan canlar kara toprağın bağrında unutulup gidiyorlar. O ölenlerin ve öldürülenlerin hesabını sıradan insanlar değil, yönetmekte yetkisi olanlar verecek.
*
Şimdi yine şehirlerin milletvekili sayısı artırılıp eksiltiliyor. İlçeler, iller sınır değiştiriyor. Ama bu bir sorun gidermek için değil, iktidarı birkaç yıl daha elde tutmak için yapılıyor. Yeni anayasa çalışmaları da bir sorun gidermek için yapılmıyor. 12 Eylül 1982’de yapılan anayasadan beri hep sivil bir anayasa yapmak teranesi söylenip durur, ama yapılamaz. Çünki anayasa yapmak bir ihtiyacı karşılamak, bir sorunu gidermek için değil, iktidarı birkaç yıl daha elde tutmak amacı taşıyor. Böyle olunca da yarım asırdan beri izliyorum. Ben zaman nehrinin bu kadarında varım. Sorunlar hiç değişmedi. Hiçbir sorun tarihe karışmadı. Çözüm aramayan siyasetçiler ve yönetenler oldukça çözüm kaf dağının hep arkasında bizi bekleyecek.