DAHA iyi bir dünya için, daha iyi bir Türkiye için, daha iyi daha gayretli bir ülkücü olmak için, daha inançlı, daha bilinçli, daha güvenli bir kişi olmak mecburiyetindeyiz.
Ülkücü olmak bir tercihtir, kimse zorla ülkücü olamaz. Ama ülkücü olmayı tercih edenlerin de tercihlerine uygun bir duruş sergilemek gibi bir sorumlulukları vardır.
Unutmayınız ki sen istemedikçe beklentilerinin hiçbiri gerçekleşmeyecektir. İstemek yetmez. Beklentilerinin hayata geçirilmesi, istemenin de ötesinde bir duruş ve eylem gerektirmektedir.
Ne istiyorsanız istediğinizi başarmak için gereken adımı atacaksanız. Başkasından beklemeyeceğiniz hiçbir şeyin siz beklediğiniz için gerçekleşmeyeceğini, öyle bir şey gerçekleşmişse, bunun mutlaka bir irade sonucu gerçekleşmiş olduğunu kabul edeceksiniz.
Başkasından beklemenin, şans oyunlarında şansın kendimizden yana çıkmasını beklemekten hiçbir farkı yoktur. Bugün dünkünden daha iyi bir dünyada yaşamak istiyorsanız dünyanın dünden daha iyi olması için, bir şeyler yapmalısınız.
Hiçbir şey yapmıyorsanız ama her şeyin iyi, en güzel ve en yararlı olmasını bekliyorsanız; Sizin yaptığınız yalnız beklemekse, elde edeceğiniz de beklemekten ibarettir. İyi bir dünya kurulmasını istiyorsanız, o halde kendi katkınızın ne olabileceğini sorgulayacaksınız, o da yetmez.
Üzerinize düşeni derhal yapacaksınız. İyi bir dünya kurulması için, iyi bir Türkiye kurmanın kaçınılmazlığını kabullenmek zorundasınız. Türk milliyetçileri olarak kendi içinde bulunduğumuz toplumun iyi bir ülke, sağlıklı vatan yaratmasını sağlamadan, iyi bir dünya kurmasına katkı sağlamak söz konusu değildir.
Şunu unutmayalım ki, gelecekten beklentisi olmayanlar için, herhangi bir tercihte bulunmanın anlamı yoktur. Oysa ülkücü olmak bir tercihtir demiştik. Doğrudur. Bir başka doğru daha vardır. Ülkücü olarak Türk milleti için yapabileceğimiz fedakârlık konusunda beklemeye tahammülümüz yoktur. Yapabileceğimiz hakkında durumdan vazife çıkartmak, ülkücü olma tercihinin sonucudur.
Tercihi kendi iradesiyle yapanlar, sonucunun gerektirdiği sorumluluğu da seve seve istemek durumundadırlar.
Denebilir ki, bütün sorumluluk ülkücülerin midir? Hayır, ülkücülük yalnız ülkücü olmanın sorumluluğunu yerine getirsinler yeter. Bu iş ne rozet işidir, ne ahkâm kesme. Ne de karizma sergileme işidir. Bu iş gönül ve şuur işidir.
Gönül işidir, gönülsüz namaz dağları aşmaz. Şuur işidir, Türklük şuuruyla şuurlanmamış bir kişiden fedakârlık isteyemezsiniz. O halde önce şuur gerek. Ne acıdır ki bu konuda Atatürk’ün vasiyetine rağmen, ölümünden sonraki iktidarlar gerekli hassasiyeti gösterememektedirler. Bırakınız hassasiyet göstermeyi, bu memlekette yönettiği millete “Türk milleti Türkler” gibi söylemler yerine farklı kavramlarla millete tepeden bakmayı yeğleyenler olmuştur.
Bunun için diyoruz ki, ülkücü olmayı tercih edenlerin sorumluluğu bir kat daha artmaktadır. Türk milletinin başına birilerinin gayri milli istekleriyle getirilen kadroların gaflet ve ihanet çizgisine gidip geldiği bir ortamda, Gayri millilere karşı milli düşünen liderlerin ve kadroların değersizleştirilmeye çalışıldığı bir ortamda, Türk milliyetçilerinin sorumluluğu elbette kat kat artacaktır.
Demek ki, iyi bir dünya arzusundan önce, iyi bir Türkiye kurmak için yapılması gereken çok iş var. Bu işin ağırlığı sizi yıldırmasın, başarmak için de yalnız bir şeye ihtiyaç var: İnanmak ve işe başlamak…
Başka hiçbir şeye ihtiyaç yoktur. Ne var ki, başladığınız işin sonucunun ne olacağını büyük Türk milletine anlatacaksınız. Başladığınız işin sonucundan kendiniz değil, Türk milletinin yararlanacağını da yaparak, yaşayarak göreceksiniz. Bundan sonra göreceksiniz ki, siz yaptıklarınızın ortasında kalacaksınız. Çevrenizde sürekli deniz dalgaları gibi genişleyen bir dalga ile ülkünüzün en uzak noktalara ulaştığını göreceksiniz. Yayıldıkça güçlenecek, güçlendikçe başaracaksınız. Başardıkça güçlü Türkiye’yi kuracaksınız.
Birde bakacaksınız ki, dünyaya yön veren, Türk milletlerinin arkasından yürüdüğü “İyi bir Türkiye”ye sahipsiniz.