Darü'l Kurra...
Yer, mekan, ev gibi anlamlara gelen "dar" ile "okuyan" anlamindaki "kari" kelimesinin çoğulu olan "kurra" kelimelerinden meydana gelen "Daru'l-Kurra", Kur'an-i Kerim'in ögretildigi, bir bölümünün veya tamaminin ezberletildigi ve kiraat vecihlerinin talim ettirildigi mektepler için kullanilmistir.
Bazi Müslüman devletlerde bu müesseselere "Daru'l-Kur'an" ve "Dâru'l-Huffaz" gibi isimler de verilmistir.
Hz. Peygamber, daha bi'setin dördüncü senesinde kendi evinden başka gizlice egitim ve ögretim fayetlerinde bulunmak üzere, Safa tepesinin eteklerinde bulunan ve Beni Mahzum kabilesinden olan Erkam'in evini kullanmaya başlar.
Hz. Peygamber burada hem Müslümanlara,
hem de kendisini dinlemek ve buna göre karar vermek isteyenlere Kur'an okuyup ögretiyordu. Böylece burada özellikle Müslümanlara hem Kur'an ögretiyor, hem de inanç ve sabir konusunda onlari egitiyordu.
Bunları nazar-i itibara aldığımız zaman vahyin başlangıcında kendi evindeki ilk ögretimi bir tarafa bırakacak olursak, İslam dünyasındaki ilk "daru'l-kurra"nin Erkam b. Ebu'l-Erkam'in evindeki bu daru'l-kurra, ilk hocanın da bizzat Resulullah olduğu söylenebilir.
İslam yayılış tarihinde bir dönüm noktası olarak kabul edilen Akabe bey'atlarından sonra Hz. Peygamber, Medinelilere Kur'an muallimi olarak Mus'ab b. Umeyr'i göndermisti.
Böylece, daha kendisi ve ashabı oraya varmadan, oradaki Müslümanların gerek Kur'an, gerekse bu sayede İslam'ı öğrenmelerine imkan sağlamıştı.
Mekke'nin fethinden sonra vilayetlere tayin ettiği valilerden bir kısmı, aynı zamanda Kur'an muallimi idi.
Bugün, "Mescidu'n-Nebevi" dedigimiz mescidinde çeşitli vesilelerle bizzat kendisi Kur'an öğretirken, Suffa'da da hem kendisi hem de Ubade b. Samit gibi kimseler bu konuda ona yardimci oluyorlardı.
Bu sayede Suffa ashabı da Kur'an öğrenmiş oluyordu. Keza o, mescidlerde Kur'an derslerini teşvik ediyordu. Nitekim, Sahih-i Müslim'de belirtildiğine göre Yahya b. Yahya et-Temimi'nin Ebu Hüreyre'den nakledilen uzunca bir hadisinde Resulullah;
"Allah'ın evlerinden birinde, Allah'ın kitabını okumak ve kendi aralarında mütalaa etmek tedarüs üzere toplanan her topluluga Allah, sekinet iç huzuru, rahatlık verir, onları rahmet kaplar, çevrelerinde melekler toplanır ve Allah, onları meleklerin yanında anar."
Gerek bu hadis, gerekse daha başka birçok hadiste Kur'an ve onunla ilgili ilmin ögrenilmesinin önemi üzerinde durulur.
Hz. Peygamber'in, Kur'an öğrenmenin önemli vasıtalarından biri olan okuma yazmaya karşı olan ilgisini ortaya koyan olaylardan biri şudur;
''Bedir savaşında harp esiri olarak karşı taraftan ele geçen her bir esir için dört bin dirheme kadar fiyd-i necat ''kurtuluş akçası'' takdir edilmiş iken,
bunların okuma yazma bilenlerinden her biri, Medine'li on Müslüman çocuğa bunu öğretmek karşılığında hürriyetlerine kavuşabileceklerdi.
Zeyd b. Sabit, bunlardan okuma yazma öğrenen Ensar çocuklarından biridir.''
Dokuz mescidde eğitim ve öğretimin devam ettiği Medine'den başka, fethedilen veya yeni kurulan merkezlerde ashabın kıraatta mahir olanları dersler veriyordu.
Şam'da Ümeyye Camii'ndeki ders halkalarının bir çoğu kıraatla ilgiliydi.
Ebu'd-Derda burada Kur'an talim ettiği için "Muallimu'ş-Şam" veya "Kariu'ş-Şam" ünvanıyla anılmıştı.
Ögrenci sayısının zaman zaman 1500 sayısının üstüne çıkması, onun derslerine olan rağbeti gösterir. Ebu'd-Derda vefat etmeden önce, kıraatini takdir ettiği Fedale b. Ubeyd el-Ensari'yi yerine hoca olarak görevlendirmesi için Şam Valisi Muaviye b. Ebi Süfyan'a tavsiyede bulunmustu.
Öyle anlaşılıyor ki, bu durum, burada uzun süre devam etmişti.
Nitekim seyahatlari sırasında Dimaşk'a da uğrayan İbn Cübeyr, bu şehirdeki Ümeyye Camii'nde bütün gün devam eden Kur'an dersleri hakkında tafsilatlı bilgi verir.
Buna göre sabah namazından sonra "Sub'" denilen meclisle başlayan kıraat dersleri, ikindiden sonra "Kevseriye" adı verilen derslerle devam ederdi.
Bizzat Hz. Peygamber, Kur'an'ı yedi kıraatla okumuş ve bunu ashabına da öğretmişti.
Osmanlılar, daru'l-kurralara büyük bir önem verirlerdi.
Zira gezdiği yerlerdeki daru'l-kurralarin bazı özellikleri hakkında bilgi veren Evliya Çelebi, kendi asrinda oldukça fazla sayıda daru'l-kurradan söz etmektedir. Nitekim onun verdigi bilgiye göre Amasya'da dokuz daru'l-kurra vardı.
Bunlardan sadece Sultan Bayezid daru'l-kurrasında 300'den fazla hafız bulunmakta idi.
Bunların arasında kıraat-i seb'a, aşere ve takribi bilenler de vardı.
İlk bakışta abartılı gibi görünen bu bilgi,
Amasya Tarihi yazarı Hüseyin Hüsameddin'in buradaki mevcud sekiz daru'l-kurra hakkında ayryntılı bilgi vermesi, Seyahatnamedeki sayının abartılmamış olduğunu göstermektedir.
