Başbakanımız dershaneleri kapatacağını net bir dille ifade etti.
Ancak global bir yapıyı “KAPATTIM” diyerek,
Kapatabilir mi?
400 bin insanın ekmek yediği,
Çoluğunu çocuğunu geçindirdiği, oy olarak da kendine menfi olarak dönebilecek
Bir sisteme kilit vurabilir mi?
Buna kanunlar elverir mi?
Ayrıca bozuk milli eğitim sisteminin bir sonucu olan dershaneleri kapatınca yerine ne koyacak?
Görüntü bu yolda bir çalışma olmadığı yönünde.
Bu soruların cevabını iki gönül dostundan, biri dershane sorumlusu, diğeri özel kolej müdürü eğitimciden aldığım bir mail cevapladı.
O kadar güzel yazmışlar ki!
Noktasına dokunmadan yayınlıyorum.
Başbakanımızın ve de dershanede çocukları olan velilerimizin dikkatine sunulur.
İşte o yorum ve sitem yüklü bizi düşünmeye sevk edecek mail;
Sayın Başbakan özel dershanelerin seneye kapatılacağını duyurdu.
Yine spontane, kanuni ve teknik altyapısı olmayan bir hamle…
Türkiye'de şu anda 4010 dershane var.
Yaklaşık 50 bin öğretmen bir o kadar yardımcı personel (şoför, sekreter, muhasebe, memur, hizmetli v.s.) doğrudan istihdam ediliyor.
Bu dershanelerin yalnızca 263'ü Milli Eğitim Bakanlığı verilerine göre özel okula dönüşme standartlarına uygun.
Özetle sadece %5”i dönüşebilir.
Diğerleri ne olacak?
Sokağa mı?
Konulacak?
Türkiye'de şu anda faaliyet gösteren özel okulların doluluk oranı %52,
Sayın Başbakan “özel okula dönüşsünler, hizmet alalım” sözünde ciddiyse mevcut özel okulların atıl kapasitesini neden kullanmıyor?
Devletin hiçbir desteği ve teşviki olmadan ayakta kalan bu kurumlar aslında Eğitim Sektörünün açıklarını kapatmaktadır.
Türkiye'de hani serbest piyasa ekonomisi, girişimcilik vardı!
Tamamen kanunlar çerçevesinde kurulan, işletilen ve Milli Eğitim Bakanlığı denetiminde olan dershanelerin kapatılmasının gerçek sebebi sizce ne olabilir, hiç düşündünüz mü?
O zaman Halk Ekmek'e rakip diye, fırınları;
TOKİ' ye rakip diye, inşaat firmalarını;
Devlet Hastanelerine rakip diye özel hastaneleri,
Kapatalım mı?
Elin yabancısı geliyor Bilgi Üniversitesi'ni ve bir kısım özel kolejleri satın alıyor; Sen “Sermayenin dini, rengi olmaz” diye izin veriyorsun.
Yoksa özgürlük yalnızca küresel sermaye için mi geçerli!
Zenginler özel okullarla, özel hocalarla, yurt dışında üniversitelere parayla çocuğunu sokarak geleceklerini kurabiliyorlar.
Fakirin ya da orta direğin tek kullandığı enstrüman dershane.
Seta'nın anketinde dershanelere giden öğrencilerin ailelerinin %85 orta ve alt gelir grubuna ait olduğu tespit edildi.
Bir an için dershanelerin kapatıldığını düşünelim neler olur?
a)50 bin kaliteli öğretmen ve 25 bin yardımcı personel işsiz kalır.
Bir aileyi 5 kişi kabul edersek,
300-400 bin kişi mağdur olur
b)Küresel krizin ortasında suni yollardan istihdam oluşturacağım diyerek 100 bin memur alırken,
Öte yandan 2 milyar dolarlık bir sektörü bitirirsiniz.
75 bin kişilik bir işsizler ordusu yaratırsınız.
c) Üniversiteye giriş sınavları kaldırılamayacağına göre özel ders sektörü ve kayıt dışı dershanecilik patlama yapar.
Bunlardan vergi alamazsınız,
Çoğu merdiven altına iner.
Ağzınızdan düşürmediğiniz garib guraba mağdur olur.
d)Devlet 2 milyar dolarlık dershaneler sektöründen aldığı % 8 lik KDV yi, Gelir ve Kurumlar Vergisini kaybeder.
Yaklaşık 100 bin insanın SGK pirimi iptal edilir.
e)Hükümet üniversiteye alımlarda bir sıralama yapmak zorunda.
2012 yılında yaklaşık 230 bin öğrenci tercihlerinde Tıp Fakültelerine yer verdi. Kontenjan 8 binlerde,
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesini 3011 öğrenci tercih etti.
Kontenjanı 410.
İstanbul üniversitesi Hukuk Fakültesi 10090 öğrenci tercihlerinde yer verdi. Kontenjanı 1100.
Yani tercih eden öğrencilerin yalnızca % 10'u girebilmiş.
Bu sıralamayı yapmanın 3 yolu var.
1-Öğrencileri Okul not ortalamalarına göre sıralamaya tabi tutmak.
2-Her üniversitenin kendi sınavını kendisinin yapması.
3-Merkezi bir sınav yapmak.
Birinci yolun nasıl bir kaosa yol açacağını,
Öğretmenler üzerinde velilerin, bürokrasinin ve siyasilerin nasıl bir baskı kuracağını söylemeye gerek bile yok.
Kaldı ki 2012 yılında 1500 okul birincisinin üniversite sınavını kazanamadığını söylersek bu yolun çıkmaz bir yol olduğu net olarak anlaşılır.
İkinci şıkta 1960 yıllara geri döneriz.
Bu sistemin sıkıntılarını o yıllarda üniversite okumuş yaşlı insanlarımıza sorarsak daha iyi anlarız.
Bu sınavın objektif yapılıp yapılmayacağına ilişkin ciddi kaygılarımız var.
Devlet bu kaygılardan ötürü Lisans Üstü Akademik eğitim için objektif başarı kriteri olarak merkezi ALES, KPDS gibi sınavları koydu.
Geriye en sağlıklı yol olan üçüncü yol kalıyor ki işte biz dershaneciler oradayız.
Burası muz Cumhuriyeti değil.
Çıkarılacak, her kanuna itiraz edilebilecek üst yargı mercileri çok şükür var. Derdiniz halkınızın iyiliği ise bu yazdıklarımız iyi bir cevaptır.
Ha bu arada cumhurbaşkanı, bakan, başbakan, üst düzey bürokrat düzeyinde olan yönetenlerimizin çocukları vakti zamanında hangi dershanelere gitmişti?
Şu anda bu yönetenlerimizin çocukları dershaneye gidiyor mu?
Söyleyebilen var mı?
Özetle milli eğitim okullardaki eğitim kalitesini yükseltirse,
Zaten dershaneler biter.
Bırakın sistem kendini halletsin.
Yaptım! Oldu! demekle, adil davranmamış olursunuz.