Dinimizde İstişaren'in Hükmü...

İstişar, herhangi bir konuda doğruya ulaşmak için bir başkasının görüşüne başvurmaktır.

İstişare, danışıp işaret ve görüş almak anlamına geldiği gibi, müşavere ve işaret; 

arı kovanından bal almak, rey vermek manalarına da kullanılır. 

Toplanıp meşveret eden cemaate de şura denir. İstişarenin lügat manası ile ıstılah manası arasında yakın bir bağ vardır. 

Bu bakımdan Kur'an-ı Kerim olayın ehemmiyetini şu şekilde ortaya koymuştur; 

"İş hususunda onlarla müşavere et". 

(Ali İmran, 3/159); 

"Onların işleri aralarında istişare iledir" 

(Şura, 42/38).

İdarecilerin ümmetin durumunu ilgilendiren konularda istişarede bulunmasının hükmü konusunda ise, 

farklı görüşler vardır. 

"İş hususunda onlarla istişare et ". 

(Ali İmran, 3/159) 

Malikiler dini konularda Islam devletinin yönetimi ile ilgili mevzularda idarecilerin istişarede bulunmalarının vacipolduğu görüşündedirler. Hatta ibn. Atiyye ve İbn. Hüveyzimendad böyle bir durumda alimlere danışmayan idarecinin azlinin 

vacib olduğunu savunmuşlardır. (Kurtubi). 

İmam Şafii istişareyi nedb'e hamletmiş, ancak daha sonraki Şafii fukahası ayetin vücub ifade ettiği görüşünü benimsemişlerdir. (Fahreddin er-Razi). 

Bu konuda Hanefilere nisbet edilen bir görüş bulunmamakla birlikte, Cessas'ın Şura 42- 38. ayetinin tefsirinde; "istişarenin iman ve namaz kılmakla birlikte ele alınması, konunun önemine ve bizim bununla emrolunduğumuza delalet etmektedir", şeklindeki sözünden istişarenin vacipolduğu görüşünü benimsedığını anlıyoruz. (Ahkamü'l-Kur'an).

Hz. Peygamber (s.a.v) istişareye teşvik etmiş; 

''kendisi de Bedir'de Ebu Sufyan'ın geldiğini haber alınca ne gibi tedbir alınacağı konusunda Ensar'la müşavere etmiş; 

ayrıca Bedir esirleri konusunda, Uhud ve Hendek Gazvelerinde, Hudeybiye'de, Taif Seferinde, 

İfk hadisesinde, ezan konusunda olduğu gibi birçok mevzuda ashabıyla istişare etmiştir. 

Hatta Ebu Hureyre, Rasulullah'tan daha çok ashabıyla istişare eden kimse görmediğini belirtmektedir.'' 

Bundan dolayı ibn. Teymiyye idareciler istişareden muaf olamazlar. 

Çünkü Allah onu peygamberine emretmiştir, demektedir. (İbn.Teymiyye, es-Siyasetü'ş Şer'iyye) 

İslam'daki istişare sistemi çoğunluk veya azınlık farkı gözetilmeksizin imkan dahilinde herkesin görüşünü almayı gerektirmekte bunun yanında görüşler içinde tercihe şayan olanın parmak hesabıyla değil, derin ve tarafsız akli araştırma neticesi tesbit edilmiş olanın tatbik mecburiyetini içermektedir. (Ma'ruf ed-Devalibi) Bununla beraber İslami müşavere sistemi arzu edilen neticeyi verebilmesi için belli bir pedagojik terbiyevi hazırlık devresini gerektirmektedir. (Devalibi).

Devlet başkanının istişare edeceği heyet değişik bir kadro teşkil edebilir. 

Devlet erkanı bilmedikleri ve içinden çıkamadıkları dinî konularda âlimlerle; 

cihadla ilgili konularda ordu komutanlarıyla; ümmetin menfaatine yönelik mevzularda halk büyükleriyle; 

memleket davalarında yazarlar, nazırlar, işçi ve memur temsilcileriyle istişare etmeleri durumunda bu prensip amacına ulaşır. 

İstişare yapılan kişiler hakkıyla dindar, bilgili, akıllı ve tecrübeli olmalıdır (Kurtubi).

 

İstişare bir nevi ictihad demektir: 

Konusunu ise, Kur'an ve Sünnetin açıkça beyan etmediği konular teşkil eder. (Şerbasi). 

Devlet başkanı ile şura meclisi arasında anlaşmazlık çıkması halinde, ihtilaf konusunu tartışıp inceledikten sonra görüş bildirecek bilirkişilerden oluşacak hakem heyeti kurulabilir. 

Hz. Ömer bunu tatbik etmiştir. 

Şam'a giderken, yolda orada veba salgını olduğunu öğrenince, yola devam edip etmeme konusunda muhacirlerle istişare etmiş; anlaşma olmaması üzerine ensarla görüşmüş; yine netice çıkmayınca ilk muhacırlerden Kureyş büyükleriyle müşavere etmiş ve onların geri dönme yolundaki teklifini kabul ederek maiyetiyle birlikte geri dönmüştür. (Buhari), 

Peygamber Efendimiz, Bedir savaşında, kendilerine en yakın kuyunun başında durdu ve orayı karargah yapmak istedi. 

Bu sırada Ashab'tan Hubab el-Cümuh, Peygamberimize; 

"Ya Resulullah! Burayı, Allah'ın seni yerleştirmiş olduğu ve bizim ileri geri gitmeğe yetkimiz olmayan bir yer olarak mı seçtin? 

Yoksa bu bir görüş, bir harp taktiği midir?" 

diye sordu. 

Resulullah (s.a.v); "Hayır, bu bir görüş ve bir harp taktiğidir" dedi. 

O zaman sahabi "O halde Ya Resulullah! 

Burası uygun bir yer değil, orduyu kaldır. Düşmana en yakın kuyuya gidelim. 

Orada bir havuz yapıp içine su dolduralım, geride kalan kuyuları tahrip edelim, düşman istifade edemesin." dedi. 

Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v); 

"Sen güzel bir fikre işaret ettin" buyurdu ve sahabinin dediği şekilde hareket etti.

Kısaca istişareye yani danışmaya, 

Yüce Allah'ın emri, Peygamber Efendimizin sünneti olarak önem verilmelidir.