Dünya cahiliye devri yaşıyor...

İmâm-ı Azam Hazretleri buyurur; ‘’Kalp zulme meylettiği zaman, zâlimleri sever. Zâlimleri sevdiğinde de onlardan olur. Kalp Hakk’a ve Hak ehline meylettiği zaman onlarla dost olur.

Bu duruma göre söz ve amellerin gerçekliği, ancak kalp cihetiyle mümkün olur.’’ Dünyanın hak ve hakîkatten uzak olduğu, gönüllerin isyan, gaflet ve cehâlet karanlığında boğulduğu bir devir olan cahiliye karşısında ashâb-ı kirâm, kalpleri İslâm ile buluşturarak hidâyetlere vesîle olabilmek için tâ Çin’e gitti, Semerkand’a gitti,

Kayrevân’a gitti. Aslâ uzak demedi, zor demedi, tehlikeli demedi, imkânsız demedi. Üşenmedi, yorgunluk hissetmedi, ulaştı. Dünya bugün de bir câhiliye devri yaşıyor. Yani âhiret endişesinden uzak bir dünya arzusuyla yanıyor.

Dolayısıyla bu câhiliye karşısında bizim ağır bir mes’ûliyetimiz var. Alemlere Rahmet olarak gönderilen Rasûl-i Ekrem Efendimiz’le beraber olmayan her devir, câhiliye... O’nunla birlikte çarpmayan her yürek derin bir gaflette...

O’nu takdir edemeyen her vicdan, zavallı... O’nun âb-ı hayat katreleri olan hayat ölçülerine her zaman muhtacız. Şu âhirzaman hengâmında, her geçen gün, bir önceki günden daha fazla muhtacız...

Cenâb-ı Hak; Mekke’de îman ve tevhid için her meşakkate katlanmalarından; Medîne’de büyük bir fedakârlık, cömertlik ve hattâ îsar hâli sergileyerek dâimâ din kardeşlerinin iyiliğini ön plânda tutmalarından ve yeryüzünde Hakk’ın şahidi olarak yaşayıp İslâm’ı yaşatma azimlerinden dolayı ashâb-ı kirâmdan râzı olmuştur.

Peki, bu hasletler, bizlerde hangi seviyede.. Mü’min, kendini, fânî ömrünün müddetine göre değil, âhiretin sonsuzluğuna göre eğitmelidir. Yani takvâ eğitimine ihtiyaç vardır. Bu eğitim de, Kitap ve Sünnet’i yaşayabilmenin eğitimidir.

Îman, bir ışık kaynağına benzer. Nefsânî ve şeytânî rüzgârlar, bu ışığı söndürmek için ömür boyu her fırsatta esip dururlar. İşte ibadetler, bu menfi rüzgârlara karşı, îman ışığını koruyan bir fânus gibidir.

Dolayısıyla ibadetler ne kadar hâlis niyetle ve makbul bir keyfiyette îfâ edilirse, kalpteki îmânın nûru da, o kadar kuvvetli ve parlak olur. Ebû’l-Hasan el-Bûşencî der ki; ‘’Bir kimsenin içi dışından daha değerli olursa, onun adına ‘’veli’’ denir. Bir kimsenin içi ile dışı aynı değerde olursa, onun adı da ‘’âlim’dir.’’

Bir kimsenin dışı içinden kıymetli olursa, buna da ‘’câhil’’ damgası vurulur. Rabbimiz, yüreklerimize îmânın vecdini, gönüllerimize Kur’ân’ın nûrunu ve Habîbi’nin muhabbetini lûtf u keremiyle ihsan buyursun