DÜNYANIN GIPTA İLE BAKTIĞI TÜRKİYE OLABİLİRİZ

İnsanın ve toplumun saadeti sadece maddi refaha dayanmaz. İşte görüyorsunuz. Batı dünyası maddi refahı yerinde, ama birbirinden kopmuş, sosyal ilişkileri olmayan, gönülleri kururmuş pek çok mutsuz insanlarla doludur.

Avrupa’dan bize de aşılamak istenen ve kısmen de aşılanan örnek budur. İnsanların saadeti maddi ve manevi zenginliğin beraberliği ile mümkün olur. Bunun Hazret-i Mevlâna Mesnevi’sindeki bir hikâyede pek güzel ifade etmiştir.

Atalarımızın manevi bilimlerde bugünkü batıdan daha çok ileri de idiler. Bir âlimin gerçek bir âlim olabilmesi için, hem maddi, dünyevi, hem manevi, yani iç alemin ilimlerine vakıf olması gerekirdi.

Maddi bilimler fizik, kimya formülleri bir şeyin nasıl oluştuğunu nasıl yapılacağını gösterir, ama ne yapılması gerektiğini söylemez. Neyi seçme, insanın ve milletlerin kültürlerine manevi alemlerine dayanır. Manevi ve insanlık yönü zayıf olanların yaptığı bilim ve teknik gelişmeler çoğu kez insanlığın zararına kullanır.

Bir TV örnek alalım: Bu harika teknik araçla insanlığın eğitim düzeyi kültür ve ruh zenginlikleri son derece geliştirilebilecekken, bugün çoğu Amerika Avrupa TV’ leri insanlara vahşet, dolandırıcılık, ahlaksızlık öğretmekte, insanları beyni olmayan (veya olup da yıkanmış) bir koyun sürüsüne döndürmektedir. Bu TV’lerden ülkemizde örnekler almakta toplumu aynı şekilde beynini yıkayıp uyutmaktadır.

Bizler hem Asya’yız hem Avrupa hem Ortadoğu. Coğrafi konumumuzun bahşeylediği kültür ve maneviyat zenginliğinden bahsediyorum. Doğunun manevi zenginliği, insan anlayışı ile batının maddiyatı arasında köprü kurabilecek bizden daha münasip bir kavim yoktur. Geçmişte perişan duygu içinde, haçlı kafalı Avrupa’ya yalvarıp duracağımız zamanlar geride kaldı.

Türkiye, Asya tarafından kıvanç duyulan, coğrafyasında tarihi manevi zenginliklerimizle, maddiyatı en yeni becerilerle, insanı ezmek, sömürmek için değil, insanın yükselmesi saadet, kardeşlik ve huzura kavuşması için kullanan bir millet olarak, yüzyıllar boyunca olabildiğimiz değerleri kazanmaya yeniden başladık. Son zamanlarda batının içine düştüğü manevi bunalım, dış davranışlarına da tekrar yansımış, o sathi medeniyet kisvesi altında batının ne derece hunhar, bencil ve barbar olduğunu göstermiştir.

Demokrasi, Birleşmiş Milletler, insan hakları, batının sadece kendi çirkin emelleri için kullandığı örtü ve maskelerden ibaret kalmıştır. Demokrasi vadiyle girdiği yerlerde gözyaşı ve acı bırakmıştır. Son örneği Afganistan’da yaşananlardır. Türkiye, batıda olsun, doğuda olsun, insanlık örneği bir ülkedir.

Nerede bir mazlum millet haksızlığa uğruyorsa, orda Türk’ü, barış kurulmasına çalışan, arabulucu olan, her uluslararası ortam ve örgütte sesini duyuran, insanlığa davet eden en faal bir barışçı olarak bulunmaktadır. Mazlum milletler Türk bayrağının dalgalandığı her yerde istikrar ve güven olduğunu bilir.

Gelişen ve ilerleyen Türkiye yeni bir Japon harikası olacak, bilimde, teknikte kendimize olan özgüvenle en ön saftaki yenilikleri ile hem kendine hem de insanlığa hayırlı olacak şekilde çalışmaktadır. Türk genci hem kendi tarihini, dilini, kültürünü, edebiyatını, hem dış dünyayı, tekniği bilecektir.

Türk ne dışardan hor görülecek ne içerde kendi benliğinden vazgeçecektir. Emperyalistlerin bilinçli olarak Türk, Asya ülkeleri ve de İslam dünyası ile arasına sokulan nifakları, aşılanan hor görme, hatta düşmanlık duyguları yıkılıyor, çeşitli ülkelerle kültür, eğitim, bilim, dayanışma ilişkileri, Türk Konseyi’nin de katkılarıyla geliştiriliyor. Değişen dünyada, yeni Doğu Avrupa ülkeleri ile Orta Doğu ve Asya ülkeleri, hatta Afrika ve Güney Amerika ile yepyeni ilişkiler kuruluyor.

Eski dost, düşman herkes bizim insanlık ve becerilerimizi imrenecek, bizden örnek alacaklar ve alıyorlar. Şimdiden gelişen teknolojilerimizden imrenerek dünya bahsetmeye başladılar bile. Türkiye, Orta Asya Türk devletleri ile sıkı kültür, eğitim, teknik, ticaret ilişkileri kuruluyor siyasi bir emel gütmeden aramızdaki kopmuş kardeşlik pekiştiriliyor, gümrük, pasaport, vize engelleri kaldırılıyor, gerçek bir Türk dünyası oluşturuluyor.

Türk genci hem eski hem de yeni Türkiye’yi çok iyi bilerek, her meslekte, her dalda güzel ve sürekli gelişen Türkçeyi kullanırken, her kelimesinin bir bal damlası gibi tadını ağzında hissederek, Türkçeyi dünyanın kardeşlik ve insan sevgisi dili yapacaktır.

Derin ve köklü tarihimizde, Selçuklu atalarımız devrinde olduğu gibi okullarımıza dünyanın her bir yanından yabancı öğrenciler gelecek, şimdilerde gelmeye başladı. Bu gençler, Türkçe olarak yalnız en yeni bilim ve teknikleri değil, insanlığı öğrenip ülkelerine döneceklerdir.

Ülkelerinde döndüklerinde Roma Bizans kalıntılarını değil, Türk tarihini Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet eserlerini görecek bin yıllık tarihimizi tanıyacak, Türk konukseverliğinin tadacak, gençlerde yeniden canlanan güzel gelenek ve yaşam tarzımıza özenerek yurtlarına dönece, gönüllü kültür ve barış elçileri olacaklardır.

Değişen dünya düzeninde kartların yeniden karıldığı bir süreçte gelişen ve güçlenen Türkiye’yi milli birlik, yakaladığımız öz güven ve mükemmel gelişmelerle hayalimizdeki ülkeyi, dünyanın gıpta ile baktığı bir Türkiye’yi oluşturabiliriz.