Efendimiz'in Ticari Hayatı...

Mekkeliler ticaretle uğraşarak hayatlarını idame ettirirlerdi. 

Ticaret kervanlarıyla civar memleketlerden getirdikleri malları Mekke'de düzenlenen hac panayırlarında satarlar, Mekke'de üretilen malları da civar memleketlere götürürlerdi.

Allah Rasulü, gençliğinde amcalarıyla birlikte ticaret kervanlarına katılmış, Suriye ve Yemen'e seyahat etmişti. 

Daha sonraki yıllarda, Hazret-i Hatice adına; Yemen'in Cüreş pazarına iki kere ticaret seferi yapmış ve her sefer için kendisine ücret olarak genç ve erkek bir deve verilmişti.

Varlık Nuru, Hazret-i Hatice'nin ticaret kervanını Tihame'deki Hubaşe pazarına da götürmüştü. 

Bu sefere Hatice'nin hizmetçisi Meysere ile birlikte çıkmışlar, oradan Tihame kumaşı getirerek, Hakim bin Hizam'a satmışlar ve bol kazanç elde etmişlerdi.

Allah Rasulü;

"Ben Hatice'den daha hayırlı bir ortak görmedim." diyerek, onu medhetmiş, yaptığı işin karşılığını fazlasıyla verdiğini ifade buyurmuştur. 

(Halebi)

Amcası Ebu Talib, birgün Peygamber Efendimiz'e;

"Ey kardeşimin oğlu! Ben fakir bir adamım. 

Kıtlık ve kuraklık, bizde ne sermaye ne de ticaret bıraktı! 

Bir ticaret kervanı Şam'a gitmeye hazırlanıyor. 

Hatice bint-i Huveylid de bu kervanla birlikte mallarını götürecek bir kimse arıyormuş. 

Onun, Sen'in gibi emîn, temiz ve vefakar bir insana çok ihtiyacı var. 

Sen'i ticaretine vekil yapması için kendisiyle konuşsak iyi olur. 

Sadakatin sebebiyle, Sen'i başkasına üstün tutacağını düşünüyorum. 

Aslında Şam taraflarına gitmeni istemiyorum. Yahudilerden Sana bir zarar gelmesinden korkuyorum. Ancak başka çaremiz de yok!" dedi.

Amcasıile arasında geçen konuşma Hazret-i Hatice'ye ulaşınca;

"Ben Muhammed'in bunu isteyeceğini bilmiyordum!" dedi. 

Hemen Alemlerin Efendisi'ne haber göndererek başkalarına verdiğinden daha fazla ücret mukabilinde ticaret malını Şam'a götürmesini teklif etti.

Zira Hazret-i Hatice, Efendimiz'in son derece güvenilir, doğru sözlü ve güzel ahlak sahibi bir kimse olduğunu çok iyi biliyordu.

Efendimiz, Hatice'nin yardımcısı Meysere ile birlikte Mekke'den yola çıktı. 

Hazret-i Hatice, Meysere'ye;

"Muhammed'e hiçbir hususta itaatsizlik etme! Söylediklerinin hiçbirine karşı gelme!" diye tenbihte bulundu.

Yolda mal yüklü develerden ikisi yorulup geride kalınca Meysere develerin durumundan endişe etti. Koşarak Efendimiz'in yanına gelip durumu haber verdi. 

Efendimiz ellerini develerin ayaklarının üzerine koyup meshettikten sonra develer koşmaya başladılar ve böğürerek kafilenin önüne geçtiler. 

Kafiledekiler bunu görünce, Efendimiz'in hizmetine ve korunmasına daha çok ihtimam gösterdiler.

Efendimiz, hayatı boyunca ticari münasebetlerdeki muhataplarına ve diğer insanlara karşı son derece dürüst davranmıştır. 

Bir kimseye söz verdiğinde, onu ne pahasına olursa olsun yerine getirmiştir.

İbn-i Abbas, Efendimiz'in hayatını en ince teferruatıyla bilen bir kimse olarak şöyle demektedir;

"Rasulullah bir şey söylediğinde, onu muhakkak yapardı." (Buhari)

Saib bin Ebi's-Saib şöyle anlatmaktadır:

"Allah Rasulü'nün yanına geldim. 

Ashab-ı kiram beni medhetmeye ve hakkımda güzel şeyler söylemeye başladılar. 

Rasulullah;

''Ben onu sizden daha iyi tanırım!'' buyurdu.

Ben de bunun üzerine;

''Doğru söyledin, anam babam Sana feda olsun. Sen benim ortağımdın, hem de ne iyi bir ortak. 

Ne karşı koyardın ne de münakaşa ederdin.'' dedim." (Ebu Davud)

O'na el-Emin ve es-Sadık sıfatlarını verdiren pek çok numune-i imtisal hâdiseden birini Abdullah bin Ebi'l-Hamsa şöyle anlatıyor;

"Bi'setten önce Rasulullah ile bir alışveriş yapmıştım. Kendisine borçlandım, biraz beklerse hemen getireceğimi va'dederek oradan ayrıldım. 

Fakat verdiğim sözü unutmuşum. 

Üç gün sonra hatırlayıp konuştuğumuz yere geldiğimde, onu aynı yerde beklerken buldum.

Emniyet ve sadakatin erişilmez zirvelerinde bulunan Rasulullah, bu ahlak-ı hamidesine ilaveten, yaptığım karşısında da beni azarlamayıp sadece;

''Ey delikanlı! Bana zahmet verdin, üç gündür burada seni bekliyorum.'' buyurdu. (Ebu Davud)

Peygamber Efendimiz;

"Hiçbir kimse, asla kendi kazancından daha hayırlı bir rızık yememiştir…" buyurmuştur. (Buhari)

"Ben bu tebliğ karşılığında sizden hiçbir ücret istemiyorum. 

Benim ecrimi verecek olan, ancak Alemlerin Rabbi'dir." (eş-Şuara) demelerini emretmiştir.