DEĞİŞİM insanlık tarihi boyunca sihirli bir sözcük olmuştur. Küreselleşmenin, bilim ve teknoloji alanlarındaki değişmelerin ve internet kullanımının yaygınlaşmasıyla ortaya çıkan olumlu sonuçlardan biri de eğitim alanında kendini göstermiştir. Birçok ülkede eğitim reformları yapılmakta, programlar yenilenmekte, zorunlu eğitimden vazgeçilerek gönüllülük öne çıkmakta, insan odaklı anlayışlar etkili olmakta ve bütün bunların bir yansıması olarak insanlık yeni bir gelişim aşamasına yönelmektedir. ‘2023 Eğitim Vizyonu’ aslında Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk ve ekibinin (bakan yardımcıları; Mustafa Safran ve Mahmut Özer) eğitimde bir paradigma değişimi ve dönüşümü vadeden bir programın hülasasıdır.
Kanaatimce de desteklenmelidir. Eğitimde modern felsefe ve davranışçı eğitim anlayışından, postmodern felsefe ve ‘yapılandırmacı’ yaklaşıma geçiş sürecedir adeta. Çünkü ‘davranışçı’ yaklaşıma dayalı geleneksel eğitimin Türkiye’deki sonuçları toplumun büyük kısmına memnun etmemiştir. Sadece program değişikliği ile sistem, ‘yapısalcı’ bir yapıya kavuşamaz. Yeni eğitim anlayışlarının okul ve sınıfa yansıtılarak eğitim sisteminde beklenen dönüşümü gerçekleştirebilmesi, öğretmenlerin bu değişimleri algısı ve bu konudaki yeterliklerine de bağlıdır.
Sınav korkusu!
Sınav dendiğinde ‘seni sınayacağım’ mesajı verilmekte bu da bireyde kaygı oluşturmaktadır. Çoğu zaman ortaya çıkan aşırı kaygı ve strese yol açmakta; yoğun ve sürekli stres bireyin beyin kimyasını ve psikolojik sağlığını bozmaktadır. Öncelikle programların ciddiyetle değerlendirilmesi gerekir. Programları hafifletmek, ders sayısını ve çeşidini arttırmak sağlıklı çözüm değildir. Uygulanan programın ne kadar etkili olduğunu tespit etmeden, yüzeysel değerlendirmelerle sürekli programla oynamak karmaşaya yol açar. Öğrencilerden okuduğunu anlama, eleştirme, yorumlama, bilgi toplama, analiz etme ve bir sonuca ulaşma, gözlem yapma, günlük hayatta karşılaşılan problemleri çözme, araştırma yapma, kendilerini ve arkadaşlarını değerlendirme becerilerinin kazandırılması hedeflenmektedir. Çağdaş dünya artık sınava dayılı başarı değerlendirme düşüncesinden vazgeçmiştir. Performans değerlendirme uygulaması ödevleri velilerin yapması nedeniyle uygulamadan kaldırılmıştır. Yapılandırıcı anlayışa göre öğrencilere çoklu ölçme-değerlendirme fırsatları sunulmalıdır. Ölçme değerlendirme için kullanılacak olan soru tipleri çeşitlendirilmeli, geleneksel ölçme değerlendirme yöntemlerinin yanı sıra alternatif ölçme-değerlendirme yöntemleri de kullanılmalıdır.
Ödül ve ceza
Ödül ve cezanın, akademik başarıyı değerlendirme amaçlı sınavın kullanılması çocukların gelişimlerini olumsuz etkilediği gibi özgüveni zedelemekte, benlik algısını bozarak ve stres yaratarak bireyin psikolojik sağlığını tehdit etmektedir. Öğretmenlerin ve ebeveynlerin eğitim amacıyla ödül ve cezayı kullanmalarının; onları sınavdan sınava koşan bir ‘Truva Atı’ olmaktan kurtarmaları gerekir. Ödül ve ceza yerine yeterince ilgi ve sevgi göstermeyi, uygun dönüt ve düzeltmeleri kullanmayı, çocukların beceri sergilemelerine ortam sağlamayı öneriyorum. Ortaöğretim öncesi eğitimde sınavlar yerine performans değerlendirmeye geçilmeli, lise ve sonrasında da giderek daha az sınav yapılmalı, alternatif ölçme ve değerlendirme tekniklerine yer verilmelidir. Alternatif ölçme değerlendirme yöntemleri, öğrenciyi merkeze alan, sadece öğrenme ürününü değil öğrenme sürecini de değerlendiren yöntemlerdir. Bu yöntemler, öğrenciler ve öğretmenler açısından daha verimli olmasına karşın geleneksel yöntemlerden daha fazla zaman harcamayı gerektirmektedir. Tabiatta bulunan tüm canlılar az-çok, yavaş-hızlı daima değişim içindedir. Tek bir hücre olarak başlayan insan yaşamı değişime uğrayarak fetüs, bebek, çocuk, ergen, genç, yetişkin, olgun, yaşlı olur ve ölür. Değişim kaçınılmazdır, gelişim ise isteğe bağlıdır. Burada sorulması gereken soru, ‘Değişim ve gelişim de dünyaya yetişebilecek ve uyum sağlayabilecek miyiz?’ Sadece devlette bazı kurumların ve sivil toplum kuruluşlarının değişimi yetmez, bireyin, ailenin ve toplumun bu değişime uyum sağlaması icap eder.