Ehl-i Beytin Çiçeklerinden Zeynelabidin (ra)...

Hazreti Hüseyin'in (ra) oğlu ve Hazreti Ali'nin (ra) torunudur. 

On iki imamın dördüncüsüdür. 

Tabiinin büyüklerinden olup, büyük sahabelerin çoğunu görmüştür. 

O da şehit edilenlerdendir. Hazreti Hüseyin'in neslini devam ettirmesinden ötürü; ''Seyyidü'l-Sacidin'' olarak anılmıştır. 

Büyük takva sahibi ve ibadete düşkünlüğünden ötürü, ibadet edenlerin süsü manasına gelen "Zeynelabidin" lakabıyla meşhur olmuştur. 

Künyesi; Ebu Muhammed veya Ebü'l-Hasan Ali bin Hüseyin bin Ali bin Ebi Talib şeklindedir.

Asıl adı; Ali olan Zeynelabidin, 658 yılında Medine'de doğdu. 

Babası Hazreti Hüseyin (ra) ve annesi de Acem sultanının kızı olan Şehr-i Banu Gazele'dir. 

İran'ın fethinden sonra esir alınan sultanın üç kızından biri olup, Hazreti Ali tarafından Hazreti Hüseyin ile evlendirilmiş ve bu izdivaçtan Zeynelabidin dünyaya gelmiştir. 

Fitnenin yoğun bir şekilde yaşandığı bir dönemde yaşadığı için o da dönemin ızdıraplarından nasibini almıştır. 

Kerbela faciasında başta babası Hazreti Hüseyin, olmak üzere, çok sayıda mü'minin şehit edilmesine şahit olmuştur.

Zeynelabidin, Kerbela faciasının yaşandığı sırada orada bulunuyordu. 

Ancak, yataktan kalkamayacak kadar hasta olması ve tabii olarak çarpışmalara katılmamasından ötürü hayatta kaldı. 

Oysa ki, ailesinin büyük ekseriyeti şehit oldu. Önce Yezid'in yanına götürüldü. 

Daha sonra Yezid'in yanından ayrılarak Medine'ye gitti ve buraya yerleşti. 

Ömrünün sonuna kadar da siyasi olaylardan uzak kalmaya büyük itina gösterdi. 

Yezid'e karşı burada meydana gelen ayaklanmaya ve isyana katılmadı.

O, siyasi cereyanlardan çok, yönünü iman ve Kur'an hizmetinde yoğunlaşarak tayin etmiştir.

Peygamber Efendimizin, torunları Hazreti Hasan ve Hüseyin'e gösterdikleri sevgi ve ilgi, bu mübareklerin soyundan gelecek olanları da kapsamaktadır. 

Onları sevip okşamasında Zeynelabidin ve diğerlerinin de hissesi vardır. 

"Hem Hazret-i Hüseyin'e karşı gösterdikleri fevkalâde ehemmiyet ve şefkat, Hazret-i Hüseyin'in (r.a.) silsile-i nuraniyesinden gelen Zeynelabidin, Cafer-i Sadık gibi eimme-i alişan ve hakiki verese-i Nebeviye gibi çok mehdimisal zevat-ı nuraniyenin namına ve din-i İslam ve vazife-i Risalet hesabına boynunu öpmüş, kemal-i şefkat ve ehemmiyetini göstermiştir." (Lem'alar)

Zeynelabidin, Medine'de ömrünü iman hizmetine ve ibadete adadı. 

Özellikle ibadetteki hassasiyetiyle meşhur oldu. Renginin ve dünyasının değiştiğini görenler, 

merak edip sebebini sorduklarında; 

"Huzuruna çıktığım Zat'ı düşünmek, benim dünyamı değiştiriyor, tefekkür alemimi kaplıyor. Bu alemle alakam, o yüzden kesiliyor, 

değişik ruh haline giriyorum." (İslam Büyükleri) cevabını verirdi.

Zeynelabidin ve soyundan devam edegelen Ehl-i Beyt mensupları, Sünnet-i Seniyye'nin en önemli takipçileri ve devam ettiricileri oldular. 

Büyük bir takva sahibi olan Zeynelabidin, 

fakir ve kimsesizlere yardım konusunda da büyük bir gayret gösterirdi. 

Çok sayıda fakire yardım ettiği halde, ihlas düsturu gereği bunu hiç kimseye fark ettirmezdi. 

Gece karanlığında sırtında un taşıyarak bunu muhtaçlara yetiştirirdi. 

Sürekli bu işi yaptığı halde hiç kimse bilemedi. 

Ancak, vefatından sonra cenazesi yıkanıp sırtındaki nasırlaşmış yerle karşılaşılınca durum öğrenilebildi. 

Zeynelabidin'in büyük bir yardımsever olduğunu gösteren hadiselerden bir tanesi de Muhammed Bin Üsame'nin borçlarını üstlenmesidir. 

Hasta olan bu şahsı ziyaret etmek için evine gittiğinde, ağladığını gördü. 

Sebebi de on beş bin dirhem borcunu ödeyemeden Allah'ın huzuruna borçlu çıkma korkusu idi. 

Durumu öğrenen Zeynelabidin, hazır bulunanlara seslenerek söz konusu borcu üstlendiğini, bundan sonra Muhammed bin Üsame'nin ne kadar borcu varsa kendisinin ödeyeceğini bildirdi. 

Söz konusu şahsın hiç bir borcunun kalmadığını orada bulunanlara ilan etti.

Zeynelabidin, günün birinde hizmetçisinin çağrıldığı halde geciktiğini görünce sebebini sordu. 

Hizmetçi de; affedici, müsamahakar biri olduğunu bildiği için fazla acele etme ihtiyacı hissetmediğini belirtti. Zeynelabidin bu cevap karşısında Allah'a şükrederek; "... hizmetçim de benden emindir. Ben de emin insan olmak isterim. Herkes benden emin olmalı, korku ve endişe duymamalı." 

(İslam Büyükleri) demek suretiyle, hizmetçiye kızmadı, aksine, memnuniyetini dile getirdi.

"Hayret edilir o kimseye ki, hayatında zararı dokunacak yemeklerden kaçınır da, vefatında zararı dokunacak günahlardan kaçınmaz," sözünün sahibi olan Zeynelabidin, 713 yılında "vefatında zararı dokunacak günahlardan kaçınan" salih kullardan olarak Hakk'ın rahmetine kavuştu. Amcası Hazreti Abbas'ın yanına defnedildi.