Dinin; aşk, vecd, huzur ve şevk ile yaşanabilmesi için, Kur’an ve Sünnet’in hayatın her safhasına yaygınlaştırılması zaruridir. Böyle bir manevi tekamül için en mühim vesile de, kalbin ‘’muhabbet’’ ile donanmasıdır. Zira muhabbet; itaati ve fedakarlığı beraberinde getirir. Gönüller arasındaki manevi cereyan hattı da, ancak muhabbet sayesinde tesis edilebilir.
Rasul-i Ekrem Efendimiz’i, O’na duyduğumuz aşk nisbetinde ve O’na yakınlaşabildiğimiz ölçüde tanıyabiliriz. Çünkü muhabbetin şiddeti ölçüsünde, aşık ile maşuk arasında bir hissiyat benzerliği yaşanır. ‘’Kişi sevdiği ile beraberdir.’’ (Buhari) hadisi de bu kalbi beraberliği ifade eder.
Yani seven, sevgisi nisbetinde sevdiğine benzemeye, onun şahsiyet ve karakterinden hisseler almaya başlar. Muhabbet-i Rasulullah’ı yaşamayanlar, muhabbettullah’a ulaşamazlar. Zira kulu, Allah’a muhabbet deryasına götürecek olan yegane rahmet ve muhabbet pınarı, Peygamber Efendimiz’dir.
Öyle ki Hazret-i Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem’e) muhabbet, Allah’a muhabbet; O’na itaat, Allah’a itaat; O’na isyan, Allah’a isyan sadedindedir. Allah Rasulü’ne olan kalbi yakınlığımız, fiili ve kavli beraberliğimiz, velhasıl muhabbetimiz, azab-ı ilahiden de kurtuluşumuza bir vesiledir. Zira Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır: ‘’Ey Rasulüm! Sen onların içinde iken Allah, onlara azab edecek değildir!..’’ (el-Enfâl, 33) Hazret-i Peygamber’in muazzez varlığı, beşer için bir muhabbet melcei, yani sığınağıdır.
Rasulullah Efendimiz’den almamız gereken en mühim mânevî tahsil, iç dünyamızı O’nun gönül dokusundaki hissiyât ile müşterek hâle getirebilmektir. Bir mü’minin gönlü muhabbet-i Rasûlullah’ta ne mertebeye vasıl olursa dünyada nâil olacağı huzur ve saâdet, âhirette ulaşacağı makam, o nisbette yüce olur. Cenâb-ı Hak Peygamber Efendimiz’i ‘’Âlemlere Rahmet’’ olarak gönderdiğini bildirmiştir. (el-Enbiyâ, 107). Rahmet insanı olabilmek, ancak Hazret-i Peygamber Efendimiz’i en güzel şekilde tanıyabilmekle; yani O’nun sîretini, sünnetini ve muhabbetini tahsil edebilmekle mümkündür.