GÜNEYDOĞU'DA SAVAŞMANIN- VE YAŞAMANIN ZORLUĞU

Anılar, bazen yürek yakar.

Nasıl oldu da bu duruma düştük, diye dizler dövülür.

Son günlerde televizyonda entel dantel tartışmaları izlerken hep eski anılarım tazeleniyor.

Bir dönem haber uğruna evi, eşi unutup dağları mesken edinmiştim.

Diyarbakır, Van, Hakkâri, Şırnak, Mardin'de gezip duruyordum.

Kimi zaman dağda mağarada.

Kimi zaman, askerin ranzasında yatıyordum

Kimi zaman da köylünün evine misafir oluyordum.

Girmediğim mezra,

Aşiret kalmamış gibiydi.

Bir gün  yolum Cudi Dağı eteklerindeki tabura düştü.

Komutanın ikinci Güneydoğu göreviydi.

İşini seviyordu.

PKK ile mücadelede hakkını fazlasıyla veriyordu.

Kışlada oturmaz, gün boyu köyleri dolaşırdı.

Hastaları için askeri doktorları seferber eder,

Herkesin derdine koşardı.

Sabah kahvaltısından sonra;

"Ali kardeş gel köyleri gezelim" dedi.

Kör arıyor bir göz, Allah veriyor iki tane göz misali.

Bu tür bir gezi benim için HABER demekti.

Sözünü ikiletmedim.

Hep birlikte köyleri dolaştık.

Yemek yedik.

Çay kahve içtik.

Tavla oynadık.

Sohbet ettik.

Hava kararırken de tabura döndük.

Yemek sonrası dinlenmeye çekildik.

Sabaha karşı kurşun sesleriyle uyandık.

Öyle böyle değil.

Cudi Dağının belli yerlerinden tabura mermi yağıyordu.

İzli mermiler askerlerin psikolojisini bozuyordu.

Komutan tecrübeli.

Hemen karşı ateş açıldı.

4 komando timi ateş açanları çevirme hareketine başladı.

4 saat sonra silah sesleri sustuğunda, ateş açan PKK'lılara hak ettikleri ders verilmişti.

Cesetleri kontrole gittiğimizde büyük şok yaşadım.

Ölenlerin yarısından fazlasını tanıyordum.

Onlar, bir gün önce yemek yiyip,

Kahve-çay içtiğimiz, tavla oynadığımız köylülerdi.

Ki; içlerinden birisi de köyün muhtarı, diğer ikisi de ihtiyar heyetindendi.

Diğer ölenler de köyün insanlarıydı.

Gündüz sırtımızı okşayanlar, sabah bizi kurşun yağmuruna tutmuşlardı.

Komutan, yaşadığım şoku görünce:

"Ne yazık ki, gerçek bu Ali kardeş,

 Dikkatli olmazsan yüzüne gülüp arkadan vururlar" dedi.

Haklıydı.

Haklı olduğu kadar, hazırlıklıydı.

4 komando timinin çevirme hareketine girişmesi sadece birkaç dakika almış,

Teröristler beklemedikleri bir darbe yemişlerdi.

Peki, şu andaki Güneydoğu farklı mı?

Asker açısından değişen bir şey yok.

Onlar hala cansiperane,

Kora kor mücadelelerine devam ediyorlar.

Can güvenliği sorunu tabii ki var.

En önemlisi de sütre gerisine gizlenen,

Pusu kuran ve bu devletin ekmeğini yiyen karşılığında ihanet eden alçaklar.

Devlete yakın olan insanlarımızın işi daha da zor.

Onlar her an bir pusuya,

Her an bir alçaklığa, kör kurşuna hedef olabilirler.

Nedeni de; her dakika askerin korumasında olamamaları.

Ve kimin düşman kimin dost olduğunu ayırt etmekte zorlanmaları.

Bölgede yaşamayanlar için ahkâm kesmek kolaydır.

Onlar sadece bir iki gün dağlar arasındaki Beytüşşebbap'da yaşasınlar.

Gece ya da gündüz Beytüşşebbap'dan merkeze gidip gelsinler.

Ya da bir dönem PKK'nın giremediği, Şenoba'dan, Cizre'ya gitsinler.

Ve öyle ahkâm kessinler.

Ne yazık ki, PKK yanlısı bir milletvekilinin dediği gibi;

" Güneydoğu'da reklam arası bitti.

ABD tarafından vizyona konan, bölücülerin PYD-PKK-İSRAİL ve BATI filmi vizyona girdi".

Filmin fragmanında bol aksiyon sahneleri var.

ABD-PKK artık alenen el ele.

PKK-PYD'nin,

ABD silahları, uçaksavarları,

Suriye'de ise tankları topları var.

Rus füzeleri ile  eyleme çıkıyorlar.

Aksini yapan için hüküm belli.

Enseden tek kurşun.

Şöyle düşünün.

İdealist bir öğretmensiniz.

Köye atamanız çıktı.

İçiniz öğretme aşkı ile yanıyor.

Okula gidiyorsunuz.

Öğrencilere İstiklal Marşı okutmak. 

Devlet olmanın gereklerini yapmak gerek.

Sonra gece başlıyor.

Askerin, polis bölgede de,

Akşamları köy evinde yalnızsınız.

PKK'lı alçakların ne zaman kapınızı çalacağı belli değil.

Ölümün kol gezdiği.

Ajanların cirit attıkları.

Güvenin lügatte bir söz olduğu sokaklarda dolaşmak.

Oralarda görev yapmak,

Hele hele sivil görev yapmak.

Her yiğidin harcı değil.

Anılar insanın içini acıtıyor.

Şimdilerde gönlümüz biraz serin.

Devlet alçaklarla kora kor mücadele ediyor.

Tepelerine biniyor,

Hak ettikleri dersi veriyor.

Ahh…

Bir de şu açılım denen süreç olmasaydı.

Tadından yenmezdi.