HABER Mİ, DEDİKODU MU?

Gazete ve derginin en önemli görevi nedir? Toplumun yüzde 3’nü bile oluşturmayan sosyete kesimin en mahrem yönlerini çarşaf çarşaf sergileyerek dedikodu taşıyıcılığı, mahrem teşhiri yapmak mı; yoksa okuyucusunu daha hayati konularda bilgilendirmek, olup bitenlerden haberdar etmek midir? 

Şu anda fikir gazeteciliği prensiplerine uygun hazırlanan kaç gazete var Türkiye’de?

Bu az sayıdaki gazetelerin günlük baskı sayısı kaç?

İçeriğinde hiçbir milli fikir hiçbir ciddi yazı ve konu bulunmayan sözde gazeteler yayın yapıyor. Türk toplumu bu tür gazetelerden hangi gelişmeyi, hangi hayati konuyu, hangi önemli meseleyi öğrenebilir?

Aslında son dönemlerde siyasetle ilgili kamuoyu araştırması yapan araştırmacılar, önce basının kendi içinde bulunduğu çıkmaza çözüm getirecek özellikte olmalıdır.

Türk basınının bugünkü bulunduğu durumu normal karşılamak mümkün değildir. Bir kere basın Anayasamızda belirtilen görev ve sorumluluklarından oldukça uzaklaşmıştır.

İster yazılı basın ister görüntülü basın olsun; basın hizmet verdiği toplumun milli ve manevi değerlerine saygı göstermek mecburiyetindedir. Yalnız saygıyla kalmaz, Onları yeni kuşaklara aktarmak gibi bir sorumluluğu da vardır. Ne yazık ki bugün basınımızın büyük bir çoğunluğu sınıfta kalmıştır.

Basının inandırıcılığı 

Türk basını, teknoloji geliştikçe inandırıcılığını yitirmekte; haber kirliliği çoğalmaktadır. Yıllar önce gazete haberlerine güven ve kabul varken, bugün onun yerine geçen yargı, ‘Gazete değil mi canım yine bir şeyler uydurmuştur’ şekline dönüşmüştür.

Basının tiraj kaybetmesinin en önemli sebeplerinden biri güvenirliğini yitirmesidir. Vatandaş güvenmediği hiçbir şeyi talep etmez. Etmediği de bugün gazetelerin satışlarından anlaşılıyor.

Sesli görüntülü ve yazılı olarak seslendiği kitleye saygı göstermeyen basın organlarına vatandaş güvenebilir mi? Elbette güvenmiyor… Böyle devam ederse güvenmesi de düşünülemez.

Basının ‘haber üretme’ anlayışı ile ‘halkı bilgilendirme’ amacı arasında inanılmaz uçurumlar var. 

Haber alma hakkının kutsallığını iddia ederek haber toplayan basın kuruluşları o haberi halkın beklentisine uygun olarak değil de kendi amacına hizmet edecek biçimde takdim etme alışkanlığındadır.

Ülkemizdeki TV kanalları da hemen hemen aynı yaklaşımı benimsemiş bulunuyor. İnsanın aklına şöyle bir soru takılıyor; basın organları siyaset mi yapıyor, yoksa haber mi?

Mevcut duruma bakıldığında bütün basın kuruluşları bal gibi siyaset yapıyor. Bazıları bunu dürüstçe yaparken, birileri de haber tarafsızlığı kalkanının altına sığınarak icra ediyor.

Hem tarafsız olduğunu söyleyip, hem de taraf tutan bu tavır, vatandaşın zihnini bulandırıyor.

Açıkça taraf olduğunu ortaya koyanlara kimsenin bir sözü olamaz. Ama ‘tarafsızlık ve kamu hizmeti görme adına yürütülen taraflı yayın’ geniş kitleler üzerinde olumsuz ve itici bir etki yaratıyor.

Vatandaş gazetedeki köşe yazısının yorumunu anlayışla karşılayabilir. Ama televizyon ekranında haber okuyan birinin  ‘ipe sapa gelmez yorumlar’a kalkışması kabul edilemez.

Kabul edilmediği için basın inandırıcılığını kaybediyor ya…

Kısacası basının önemli çıkmazlarından biri de güven ve inandırıcılık konusundaki değer kaybıdır.

Bu şartlarda vatandaşı inandırmak mümkün değildir.

Bu ciddi bir problem olarak, tüm basın camiasının önünde durmaktadır.