Yunus Emre hazretleri şöyle buyurur;
Şol kahırla kazananlar
Güle güle yedirenler
Götürdüm perdelerini
Didarıma baksın demiş.
Merhamet, mü'minin alamet-i farikası;
Candan ve maldan fedakarlık da, imanlı gönüllerin en büyük sanatıdır. Salih mü'minlerin şiarı olan cömertlik,ise illa maddi varlıklardan
vermek manasına gelmez. Yerine göre bir tebessüm, tatlı bir söz, düşenin elinden tutmak, bir din kardeşinin derdini dinlemek, onunla vaktini,
emeğini, ilmini, gönlünü paylaşmak da birer infaktır.
Bu sebeple İslam, en yoksul mü'minin dahi diğergam, cömert ve fedakar olmasını ister.
Peygamber Efendimiz (SAV) bütün mü'minleri ''gönül zengini'' olarak kabul ederdi.
Bir mü'minin cömertlikten geri kalmasına gönlü razı olmazdı.
Nitekim ashabı kiramın en fakirlerinden biri olan Ebu Zer (RA) buyurdu ki;
''Resulullah (SAV) bana şöyle vasiyet etti;
''Çorba pişirdiğin zaman suyunu çok koy. Sonra da komşularını gözden geçir ve gerekli gördüklerine güzel bir şekilde ikramda bulun''. (Müslim)
Ebu Zerin çorbasına ilave edebilecek bir bakliyatı bile yoktu. O derece fakir bir sahabe idi. Fakat Efendimiz ona bile cömert davranmasını
tavsiye etti. Sahabe nesli için infak ve cömertlik hususunda yoksulluk bile bir mazeret teşkil etmiyordu.
Demek ki cömertlik, hangi ahvalde olursa olsun her Müslümanın tabiatı adliyesi olmalıdır. Nitekim ayeti kerimede Yüce Rabbimiz şöyle emrediyor:
''O, takva sahipleri ki bollukta da darlıkta da Allah için infak ederler.'' (Ali İmran; 134)
Unutmayalım ki zekat, dinen zengin sayılanlara; cömertlik ve infak ise zengin-fakir her mü'mine ilahi bir emirdir.
Nitekim Kur'anı Kerimde infaka teşvik, zengin mü'minlerin asgari cömertlik sınırını belirleyen zekattan çok daha fazla yer almaktadır.
İnfak, zengin fakir her müslümanın mükellefiyetidir. Hiç bir şeyi olmayan sahabiler de infak ve ikram faziletini yakalayabilmek için, kimi zaman
dağlardan odun kesmiş, kimi zaman kuyudan su çekmiş, kimi zaman da çarşıda hamallık yapmış ve kazandıklarını Allah Resulünün huzuruna
getirip infak etmişlerdir.
Ebu Leys Semerkandi hazretlerinin buyurduğu gibi; ''Veren alana teşekkür edası içinde olmalıdır. Çünkü alanın nasibi, dünyevi ihtiyacın giderilmesi içindir. Verenin nasibi ise uhrevi ve sonsuz lütuflar ile Cenab-ı Hakkın rızasıdır. Böyle olunca veren alandan daha karlı durumdadır. Onun için de muhatabına teşekkür etmelidir.
BİR AYET:
....Bizi zalimler topluluğundan kurtaran Allaha hamdolsun.(Müminun; 24/28)
BİR HADİS:
Akrabalık, Allah'ın rahmetinin eserlerindendir. Yüce Allah buyurur ki, ''Kim bu bağı sürdürürse ona merhamet ederim.
Kim de onu koparırsa, ben de ondan ihsan ve rahmetimi keserim.'' (Buhari)