MUHAYYER bir şarkı var. Hata bende, günah bende, suç bende.
Eskiden insanlarımız kendi medeniyetimizin değerleriyle daha fazla yüklü iken hata, suç, günah işlediklerinde buna sahip çıkar, üzülür, pişman olur, tövbe ederler ve özür dilerlerdi. Haklarına rıza gösterir, ‘Şeriatın kestiği parmak acımaz’ derlerdi.
Sonra Batı medeniyetinin değerleriyle daha fazla bulaşınca insanlarımızın zihni, o teslimiyetçi, kabulcü, haddini bilme, yanlışını kabullenme özelliklerini kaybetmeye başladılar. Artık kimse, suç ipek palto olsa bile giymek istemiyor.
Dengeyi tutturmak zor
Suç öfkeyle, nefretle, kinle, intikam duygularıyla oluşabiliyor. İntikam alınırken de ölçü kaçıyor ve şiddet ortaya çıkıyor. Dengeyi tutturmak zor. Şiddeti oluşturan bu duygulardır. Ama otorite de, erk de, güç ve gücü olanlar da bu yetki ve güçlerini kullanırken adaletin peşinde değilse, zulme vardırıyor güç uygulamasını.
Suçun oluşmasını sağlayan sadece öfke, kullanılmışlık, örselenmişlik duygusu değil elbette. Tembellik, bencillik, ihmal, bana necilik, idealsizlik, hedefsizlik, çilesizlik ve çıkar duygusu da suçun oluşmasına malzeme verir.
Suç kabul edilirse kimi davranışlar, büyüklerin, güçlülerin, yöneticilerin beğenmediği haller, davranışlar hatta giderek düşünceler ve sözler, bunu yapanlar, yapabilecekler hesaba katılarak her biri karşısında uygulanacak yaptırımlar konulmuştur. Bu yaptırımlara ceza adı verilmiş. Keşke her suça karşılık tedavi konulsaydı.
Cezanın dereceleri
Suçun dereceleri olduğu gibi cezanın da dereceleri var. Kabahat, kusur, suç, önceden düşünülmüş, pilanlanmış davranış. Her biri için ayrı derecede mahkemeler var. Ticaret, aile, borçlar, ağır ceza, çocuk mahkemeleri. Bir yığın çeşidiyle mahkeme. Toplumda düzeni sağlamaya çaba harcıyor.
Bu tamamıyle Batı medeniyeti oluşumudur. Halbuki Hakikat Medeniyetinde, bu oluşumların tek hedefi adaleti sağlamaktır. Kişilerin birbiriyle, kişilerin kurumlarla, kurumların kurumlarla, kişilerin Yaratıcı ile ilişkilerinde tek mesele adaletin sağlanması olmalıdır. Bizim medeniyetimizde, İslam medeniyetinde, Hakikat medeniyetinde düzeni sağlamak yan ürün, yan hedeftir. Asıl hedef adalet duygusunun kaim edilmesidir. Hem kaim ve hem daim kılınması.
İnsanlık tarihi boyunca hep zulüm vardır. Kişilerin fıtratındaki zaaflar, yönettikleri kurumların zaafları haline gelebiliyor. ‘Her yiğidin bir yoğurt yeme biçimi vardır’ ya. Kurumların değişmez ilkeleri olsa bile, bunlara ciddiyetle uyulsa bile, yine de kurumun başına gelen insanın ırsi, özellikleri günlük icraatı etkilemektedir. İlkeler, yönetmelikler, tüzükler de eksiksiz değildir. Ama daha çok kurumların yöneticilerinin zaafları devreye girmektedir. Kurum çalışanları yöneticilerinin zaaflarını fark ederek onunla işbirliğine girişebiliyor. O zaman suç çetesi oluşuyor.
Başka çözümler aranmalı
Bireysel suçta, yapılabilecek iyi şeyler de sınırlıdır. Halka halka, iç içe genişleme şansı çok azdır. Ama birkaç insan işbirliği yaparak suç çetesi oluşturduğunda işlenecek suç iç içe halkalar halinde yayılıp gidiyor. Bu yüzden yasa yapıcılar, toplum düzenini sağlayıcılar çete halinde işlenen suç için daha ağır ceza uygulanmasının alt yapısını yapmışlardır.
Cezanın şekli çeşitli dedik. Para cezası, kamu görevinden mahrumiyet, bir sosyal faaliyet ve katkıyı ücretsiz yapmak güzel cezalardır. Faydalıdır ve yıkıcı değildir. Hapis cezası ve hayatiyetin sona erdirilmesi ise en ağır cezalardır.
Cezaevlerinde hükümlü ve tutukluların sayısı, bunlara tahsis edilen harcama, görevlilerin sayısı, onların maaşları ve yine de bu insanların hiç biri bundan sonraki hayatlarını daha namuslu, daha kuralcı, daha ahlaklı, yapıcı olamıyorlar.
O halde düşünmek gerekmez mi? Bu kadar yatırım, bu kadar masraf, bu kadar emek hiçbir olumlu sonuç vermiyorsa bu düzenekten vaz geçmek gerekir. Başka çözümler aranmalıdır.
Belki de hata bende, günah bende, suç bende diyecek nitelikte insanlarımız olmalı. Bu sonucu hedeflemek gerekiyor. Bunun yolu da cezaevlerini tedavi merkezlerine dönüştürmektir.