Her pisliğin altından ABD çıkıyor

DÜNYANIN dört bir tarafında katliam ve akıl almaz işkence uygulamalarına imza atan Amerika’nın 1898 Meksika işgali ile başlayan kanlı tarihi, bugün dünyanın dört bir yanında devam ediyor. Şimdi sırada Filistin’i ve Kudüs’ü İsrail’e peşkeş çekme planı var.1982’de dönemin Savunma Sekreteri Dick Cheney’e Ordu İstihbarat Merkezi ve Okulu’ndaki işkence eğitimleri şikayet edilmiş, ancak herhangi bir girişim yapılmamıştı.1996 yılında ise Amerikan Savunma Bakanlığı, işkence, suikast, infaz, aşağılama ve adam kaçırma eğitimi verdiğini resmen kabul etmişti. Amerikalı askerlerin dünyanın farklı yerlerinde yaptığı akıl almaz işkencelerin görüntüleri Amerikalılar’ı bile isyan ettirmişti. Görüntülerin basına yansıması üzerine bir açıklama yapan Demokrat Senatör Ted Kennedy; ‘Artık ABD’nin simgesi Özgürlük Heykeli değil, vücuduna ve kafasına çuval geçirilmiş ve kablolar bağlanmış halde bir kutunun üstünde duran esirdir’ demişti. Son günlerde ise ABD, besleyip büyüttüğü, kendi yaratığını öldürmesini allayıppullayarak dünyaya anlatıyor. Irak ve Suriye’de örgütlenen DEAŞ’ın lideri Bağdadi’nin de ortadan kaldırıldığı bu durumda, PKK/YPG ile ittifakı sürerken bölgede ve dünyada her şey güllük gülistanlık mı oldu? Bu soruların cevabını değerli gazeteci-araştırmacı Mehmet A. Kancı veriyor:’’ABD’nin yakın tarihinde, Washington yönetiminin tasarımı olan ve terör örgütlerine dönüşen gizli orduların kaynağında aramak gerekiyor. Amerika Birleşik Devletleri demek; uygarlıkların talanı ve kültürlerin yıkımı demektir.’’

Küba ile bitmeyen kin

1959 yılında Fidel Castro liderliğindeki devrimcilerin Küba’daki Batista rejimini devirmesi, ABD’ye kendi ellerini kirletmeden ve ‘evlatlarını’ sahaya sürmeden bir savaş yürütmenin ilk denemesini yapma fırsatını verdi. Küba örneği ABD’nin yasadışı ordu inşa etme yolculuğunun başlangıç noktasıydı.16 Nisan 1961’de gece yarısından biraz önce CIA tarafından eğitilen ve finanse edilen 1500 kadar Kübalı sürgünün, Domuzlar Körfezi çıkarması tam bir fiyaskoydu. Amaç Fidel Castro ve devriminden kurtulmaktı. Ancak küçük düşürücü bir yenilgiye dönüşen bu girişim, Küba’yı Sovyetler Birliği’nin kollarına itti ve Havana-Washington ilişkilerinde bugüne kadar gelen gerginliği pekiştirdi.

Ladin’i de ABD büyüttü

1989’da ise ABD’nin eski adamı Usame bin Ladin’in yıldızını parlatacak ve kuracağı terör örgütüne hedef belirleyecek olay gerçekleşti. 2 Ağustos 1990 günü Irak ordusu, liderleri Saddam Hüseyin’in emriyle, petrol zengini komşuları Kuveyt’i işgal etti. CIA başta olmak üzere ABD’nin bazı resmi kurumlarının hem Ronald Reagan, hem de George Bush (Baba Bush) yönetimindeki Beyaz Saray’a, İtalyan bankasının ABD tarafından onaylanan kredileriyle Saddam Hüseyin’in silahlanma programı yürüttüğüne ilişkin uyarıları sonuçsuz kalmıştı. Birinci Körfez Savaşı yalnızca Irak ve Kuveyt halkları için yıkım getirmekle kalmadı; ABD başta olmak üzere Batılı ülkelerden binlerce yabancı askerin Suudi Arabistan’da üslenmesine, Ladin’in binlerce yabancı savaşçıyı çevresinde toplamasına ve inşa ettiği terör örgütü El Kaide için vizyon yaratmasına da vesile oldu. El Kaide’nin Ortadoğu’daki uzantısı olan ve aslında kökleri CIA’in Afganistan’daki operasyonel geçmişine dayanan terör yapısına karşı ABD’nin, yine bir terör örgütü olan PKK’yı yanına alarak mücadeleye soyunması ve PKK/YPG’yi silahlandırması, bugün Suriye’deki birliktelikleri buzdağının yalnızca görünen yüzü.

Bu nasıl müttefik?

Türkiye aleyhine faaliyet gösteren tüm terör örgütlerine kol-kanat geren ve en lazım olduğunda silah ambargosu uygulayan ABD, küstah tehditlerini sürdürüyor. Bugüne kadar Türkiye’ye karşı müttefiklikten çok düşmanca politikalar izleyen Washington yönetimi bunlara hergün bir yenisini ekliyor. Artık başımızı iki elimizin arasına alıp düşünme ve ABD’yi sorgulama zamanı gelmedi mi?