YILLARIN nasıl geçtiğini anlayamayanlardanım. Her yılı bitirdiğimizde kaybederek kazandığımızı biliyorum sadece. Veya kaybederek büyüdüğümüzü... Bebekliğimizi yitirip gençliğimizi kazanıyoruz... Gençliği yitirip orta yaşlılığı... Orta yaşı atlatıp olgunluk dönemini elde ediyoruz. Bunca birikim kazanarak sonra yaşlılık... Kazandıkça yitirmişiz demek ki!.. Kazan, kazan, kazan sonra koca bir ömrü kaybet. Bu süreçte çoluk çocuk kazanıyor, aile kurup çoğalıyor, ama anne, baba, aile büyüklerini kaybediyoruz. Bu kazançkayıp döneminde saçımızın rengi, tipimiz, vücudumuzun şeklini de kaybediyoruz. Yıl bitimiyle tahterevalli misali elimizde olmayan yaşamsal değişiklikler de kaçınılmaz oluyor demek ki... Yılbaşı akşamları bazen şölen bazen hüzün bazen de anlamsızdır kimine göre... Örneğin ben büyük duygu değişiklikleriyle girerim yeni yıla. Yılbaşı akşamı babamı kaybettim çünkü. Yılbaşı zehir oldu. Yine yılbaşı akşamı oğlumun doğumuyla mutluluğun doruğuna çıkmıştım. Yıllarca da yeni yılı hem buruk karşıladım hem de çifte kutlamayla. Yıllar içinde de değişimler oldu anlamı itibarıyla yeni yılların... Yurt dışında kutlamalara da katıldım, kent dışında da... Aile ortamında da arkadaş birlikteliği içinde de... Yıllar yaraları sarıyor Son yıllarda ne coşku ne plan ne de program var kutlamalar için... Ne babam için hüzün ne de koca adam olmuş oğlum ile ilgili o ilk doğum günü coşkusu...
Yıllar yaraları sarıyor.
Coşkuları da törpülüyor. Bu dönemde beklentisiz, sakin ama huzurlu bir psikolojik uğurlama ve karşılama durumundayım yeni yılı. İki konserve, iki küçük mum, şömine ateşi, TV’de Viyana filarmoni yeterli kalıyor. Önce babam için bir Fatiha, sonra yeni yıl için bir kadeh, sonra oğlum için bir duble şampanya. Umut ve pozitif duygularımı meze yaparak Cem Karaca’nın ‘Yorgunum kaptan’ deyişiyle yeni yılı karşılamak tek farklılık diğer yıllardan... Bir önemli farklılık da sadece köpeklerim için aldığım yeni yıl armağanları, oyuncakları ve de mamaları... Doyum da olabilir bütün bunlar, abartıdan uzaklaşma veya yaşamı bütünleştirme de... Belki de şükür kavramına kavuşabilme... Elbette bir sayfayı kapatıp yeni bir sayfa açıyoruz yeni yıl ile birlikte... Yeni beklentiler, yeni umutlar olmasın mı?.. Artık bireysel beklentilerden uzaklaşan bir gerçeğin farkındayız gibi. Bireysellik ile bir yere varılamıyor bu fani dünyada...
Yine de yaşıyoruz
Ülkemin huzuru, sağlığı, güvenliği, zenginliği, her türlü beklentinin üstünde olsa gerek... Fert başına düşen milli gelirin 40-50 bin dolar seviyesine çıkması, asgari ücretin 5-10 bin TL olması, sosyal güvencenin artması, savaşsız, adaletli, huzurlu bir dilek ve temenni çok mu büyük beklenti? Bu olanaklarla yaşayan ülkeleri gördükçe hevesleniyor, imreniyor, kıskanıyorum. Ve bu çerçevede hayaller kuruyorum. Yoksa iki kalp krizi, iki bypass ameliyatı, kısmi felç, akciğer enfarktüsü, üç büyük trafik kazası, iki önemli iflas ve işsizlik derken, yine de yaşıyoruz. Bunca sağlık operasyonu geçirip bunca maddi ve manevi mücadeleden sonra yıllar da gelip geçiyor elimizde olmadan... Ne bir kurgu ne bir plan ne de herhangi bir yaptırımlarla... Kader ve şansın öneminin yanı sıra iyi niyet, çalışkanlık, adalet ve hümanizm ile çok daha iyi tadını çıkartamaz mıyız bu güzel yaşam sürecinin?.. Yoksa şairin dediği gibi: Gün 24 saat Yarısı gündüz Yarısı gece Yarım da olsa Yaşıyoruz işte. Yarım yamalak da olsa ülke huzurunun oluşması, bu yeni yıldaki tek temennim... Hoş gelsin 2019...