S.S, 50 yaşında. Hayatında hiç sigara içmemiş. İçki ile arası yok. Yiyeceğine, içeceğine çok dikkat ediyor. Sabahları mutlaka 1 saate yakın spor yapıyor. Haftanın 5 günü tenis oynuyor. Boy 1.88. Kilosu ideale yakın. Üzerinde bir gram yağ yok. Özetle hayatına, yaşamına olağanüstü dikkat eden biri. 15 gün önce bir kırgınlık, bir halsizlikle doktorun yolunu tutar. Muayene, laboratuvar, inceleme, doktor teşhisi; “Karaciğerinde bir kitle var. Kanser her yerine dağılmış, Görüntü pek iç açıcı değil”. Yıkılan bir baba, haberi duyup perişan olan bir aile. 3 ay biçilen bir ÖMÜR.
HER İKİ KİŞİDEN BİRİ KANSER OLACAK
Bir TV programına katılan asırlık kanser hocası, bu konuda tartışılmaz bir otorite olan Prof. Dr. Erkan Topuz bakın ne diyor; “İşlenmiş gıdalar ve yanlış beslenme, kanserin başlıca sebebidir. Biz bunları çok tüketiyoruz ve de sağlığımıza hiç dikkat etmiyoruz. Maalesef böyle giderse, 5–10 yıl içinde her iki kişiden birinin kanser olma riski çok yüksek”. Acı ama gerçek bu. Gıda güvenilirliği konusunda ülkemizde kanunlar yasalar bile hiçe sayılıyor. İstediğimiz kadar uyaralım, biz yine kendi bildiğimizi yapmaya devam ediyoruz.
MİLLETVEKİLLERİ ABD DÖNÜŞÜ NE YAPTI?
Bu günlerde mısır şurubu, mısırdan elde edilen şeker, ondan üretilen yiyecek ve de içecekler (pasta, baklava, gofret, kek) gündemde. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bile rahatsızlığını belirtip önlem alınacağını, kullanımının kısıtlanacağını söyledi. Ama kör gözüme misali burada değinmemiz gereken bir konu var. Yaklaşık bir küsur yıl önce aynı partinin bir grup milletvekili ABD’ye gitti. 15–20 gün orada ağırlandılar. Yediler, içtiler, sonra döndüler. Gelince ilk iş olarak ne yaptılar biliyor musunuz? TBMM’ye bir kanun teklifi vererek, genetiği değiştirilmiş ABD mısırının ve de ondan elde edilen şekerin ülkemize girmesini kolaylaştırdılar. Günahlarını almayayım. Orada bu insanlarımıza ne fısıldandı da aceleyle kanser yapan bu genetik faciası mısırın ülkemize girişini önünü açtılar, merak ediyorum!
NASIL BESLENECEĞİZ?
Erkan Topuz hocamız sağılıklı beslenmemizi istiyor. Haklıdır. Ama işin bir de aması var. O sağlıklı besinleri nasıl bulacağız? Et alıyoruz, bakıyoruz içine kan enjekte etmişler. Dönüştürülmüş soya et olarak satılıyor. Besleme balık alıyoruz, her gün ceviz büyüklüğünde hormonlu yemle beslenmiş. Süt alıyoruz sütten başka her şeye benziyor. Kaşar peyniri alıyoruz, içinde deniz anasının bile olduğu söyleniyor. Biber alıyoruz içinde kiremit tozu var. Peki, meyve ve sebzelerimizin durumu? Adam çabuk büyüsün, pazara yetişsin diye dayıyor hormonu. Koca koca çilekler. Göz kamaştırıyor. Ama içinde kanser yapan hormon var. Özetle elimizi attığımız hiçbir besin maddesinin garantisi yok. Stres ve de sıkıntı da kanser yapıyor. Maalesef ondan da toplumumuzda bol miktarda var. Geçim sıkıntısı bunun önde gideni. Öte yandan, oturun TV başına şöyle siyasileri, Orta Doğu'yu, ABD’yi bir saat dinleyin, inanın kansere ilk adımı zaten atmış olursunuz. Şu stratejik düşman ABD ve de gelişmiş batılı ülkeler, silaha, nükleere, kan dökmeye harcadıkları parayı kansere, kanserle mücadeleye ve kansere çare bulmaya harcasalardı çaresini çoktan bulmuşlardı. Böylece, her gün bazı şanssız kanser hastalarımız acılar içinde, genç yaşta hayatını kaybetmezdi.