Onu tanıdığımda daha 20 yaşında bile değildim.
1980'li yılların başı... Milliyet Gazetesi Spor Servisi'nde gazeteci olmaya sevdalı bir delikanlıydım.
Dev bir kadro vardı.
Hepsi de işlerinde bir numaraydı.
Müdür Namık Sevik... Şef Nezih Alkış... Sayfa ustası İsmet Tongo... Fenerbahçe muhabiri Şansal Büyüka... Galatasaray muhabiri Oğuz Tongsir... Beşiktaş muhabiri İlker Ateş...
İhsan Topaloğlu, Ergun Emek, Tankut Antikacıoğlu, Reha Erus, Ferhan Tezcan, İlhan Söyler, Kadir Akat, Hüseyin Kırcalı, Yılmaz Canel, Yusuf Noberi, Hasan Teoman, Yavuz Bayraktar ilk anda aklıma gelen isimler... Daha kimler vardı kimler...
Yazarlarının da her biri birer şöhretti...
Coşkun Özarı, Turgay Şeren, Zekeriya Alp ve Vedat Okyar da oradaydı.
Karikatürleri Altan Erbulak çizerdi...
İşte öylesine dev bir kadroda kendime yer ararken İlker Ateş tuttu elimden. "Yaylı" diyorlardı o zaman yakın arkadaşları ona; kişiliği gibi yürüyüşü de farklıydı.
Anadolu haberlerini yazmakla görevli olan ama muhabir olmak isteyen bir çocuğu alıp yanında Şeref Stadı'na götürdü defalarca...
Beşiktaşlıyım ya... Sanıyorum beni o nedenle de bir başka sevdi.
Süleyman Seba'nın ilk başkan olduğu kongreye de gittik birlikte... Antrenmanlara da...
Daha sonraki yıllarda genç insanların haberlerine kendi imzalarını atan ustalar(!) gördüm ben.
Ama kendi haberine "Çocuk motive olsun, cesaretlensin" diye benim imzamı atan İlker Ateş'i de gördüm, tanıdım.
Ustam olmasının ayrıcalığını yaşadım.
Fotoğrafını da koydum buraya. Bakın orası Şeref Stadı. Beşiktaş'la Galatasaray'ın kıyasıya yarıştığı bir sezon.
Galatasaray'ın hocası Jupp Derwall, Beşiktaş'ın şike yaptığını ima edince... Beşiktaş'tan da yanıt geliyor kendisine.
Oturanların en başında Süleyman Seba var. Yanında iki genç yönetici; yani prensleri: Zekeriya Alp ve Metin Keçeli. İlker Ateş oturan dördüncü kişi. Arkasındaki de benim işte, yaşım daha ya 19 ya da 20. Fotoğrafı çeken de rahmetli Yusuf Noberi.
O günü hiç unutmam.
Gazeteye döndük. İlker abi şef Nezih abinin yanına gitti;
- Nezih, dedi. Gürel'in bomba bir haberi var. Beşiktaş Derwall'e cevap verdi. Müthiş. Manşet olur.
Nezih abi de
- Yapma ya! Hemen yazsın! karşılığını verdi.
Yazdım. Manşetten çıktı imzam. O kadar önemliydi ki o dönemde, anlatamam.
İlker abiyle uzun yıllar abi-kardeş ilişkisi yaşadım.
Zaman zaman Heybeliada'ya Mustafa abiye (Özbey) misafirliğe de giderdik birlikte; onun tek kamaralı teknesinde gezer, tepedeki otelin lokantasında sohbetler ederdik.
Güzel günlerdi.
Daha dün... Oğlu Erhun ve kızı Efsun'un ölümünün 10. yılı nedeniyle paylaştığı mesajları görünce eski günlere gittim.
O günlerden bugünlere yaşadıklarım bir film şeridi gibi geçti gözümün önünden.
Gazeteciliğimin temeli Milliyet gazetesinin spor servisinde atıldı; başlangıcı 1981.
Muhabirliğin ilkelerini ise İlker abi öğretti bana.
Belki hatalı haber yaptığım olmuştur ama... Yalan ve yanlış haber yapmadım asla.
"Dostluk başka iş başka; dost masasında konuşulanlar haber olmaz, konuşulan orada kalır" derdi hep; dediğinden hiç çıkmadım.
Onun sayesinde tanıdım Süleyman abiyi, Metin abiyi (Keçeli), Zekeriya abiyi (Alp) ve Beşiktaşlı büyüklerimi.
Onlar kişiliğime kişilik kattılar, karakterimi belirlediler benim.
Hayatıma bakışımı sağlayan pencereyi açtılar önüme...
Hiçbirini unutamam.
Yıllar geçiyor.
İlker abi sonsuzluğa göçeli 10 yıl olmuş.
Süleyman abi de milyonların kalbinde yaşıyor.
Metin abi ile Zekeriya abi bilge iki insan olarak peşlerinden gelenlere örnek olmaya çalışıyorlar hala; tabi anlayana.
Bendeniz ise...
Ömrümün sonbaharında yazarken bu satırları düşünüyorum: "Ne şanslıymışım yarabbi, ne büyüklerim varmış benim" diyorum.
İlker abi... Bilemiyorum sen görüyor veya okuyor musun bunları bulutların üzerinden bir yerden ama...
Şunu bil ki... Ben seni hiç ama hiç unutmuyorum.
Kabrime çiçek getirenlere gülerim;
Gafil kişilermiş şu insanlar vesselâm;
Bilmezler ki, bu kabirle yoktur alâkam;
Ben o çiçeklerdeyim, ben o çiçeklerim.
Cahit Sıtkı TARANCI