Doktorlarımız diyor ki; bana yorgan döşek hasta olmadan değil, sağlıklı olarak gelin ki duruma bakıp tedbirimiz ona göre alalım. Bu durum deprem tedbirleri içinde geçerli. Depremi koyun gibi bekleyip, sonra da yaraları sarmak için ortaya çıkmak pek anlamlı değil. Önce adam gibi tedbirini alırsın, sonra da depremi tedbir almış vaziyette beklersin. Ama bizim doğuya has kaderci anlayışımız tedbirlerin biraz önünde gibi olayı her şey Allah’tan deyip geçiştirmekten ziyade, eşeği önce sağlan kazığa bağlayıp, sonra da Allah’a emanet etmekte yarar var. Ülkemiz bir deprem kuşağında.
Yer altı canavarı uğuldayarak işaretlerini veriyor. İzmir merkezli deprem. Manisa, Akhisar, Salihli merkezli deprem, Silivri açıklarında deprem. Beşik gibi sallanmaya başladık ve Elazığ’da can yakan can alan sakat bırakan bir deprem. Yardımlar güzel dayanışma güzel, insanımızın yanında olmak güzel ama kaybedilen canlar yaralılar sakatlar içimizi acıtıyor. İstanbul’a gelelim. İstanbul, 20 milyona yakın insanın yaşadığı devasa bir kent. Uzmanlar uyarıyor, Marmara Denizi’nin ortasından geçen fay hattının kırılacağından, bunun 7,5’lik bir depremi işaret ettiğini söylüyorlar.
Bunun anlamı ne? İstanbul’da binlerce evin yıkılacağı, binlerce insanın öleceği demek. Köşe başlarına birçok yerlere ceset torbalarını stoklamışlar bile(!) Ceset torbası stoklayacağınıza, çürük binaların yıkılıp yeniden yapılmasına odaklanmak gerek. Bu da para demek kaynak demek. İstanbul Türkiye’nin kalbi. Gayri safi milli hâsılamızın yüzde 40’ına yakını burada üretiliyor. Yani ekonomik olarak ülkemizin kalbi. Ekonomimizin yarısı burada şekilleniyor üretiliyor. Ülke insanının her dört kişisinden biri burada yaşıyor. Büyük bir depremde hem insan kaybı olarak hem de ekonomik olarak çökeriz ayağa kalkmamız da 50 yılı bulur ve bu kentin birçok ilçesi deprem kuşağının tam göbeğinde, riskli yapılarla dolu.
Konu ile ilgili bakan bundan 5-6 ay önce televizyonlara çıkıp master planlarının hazırlandığını, TOKİ öncülüğünde vatandaşlarla anlaşılarak, geri dönüşüm deprem konutlarının yapılacağını, Güngören, Gaziosmanpaşa, Zeytinburnu, Avcılar, Bakırköy, Bahçelievler gibi riskli semtleri tek tek sayarak önceliğin buralara verileceğini söyledi. Peki, ne oldu? Çıt yok. Hareket yok, eylem yok. Biz neyi tartışıyoruz, Kanal İstanbul’u isteruk mu? İstemezuk mu? Şu kanal muhabbeti beni sıktı ve hiç girmek istemediğim bir konu. Ama şartlar konuya değinmeyi şimdi zorluyor.
Depremin yer altı canavarının ne büyük bir tehlike arz ettiğini, çok acil tedbirler alınması gerektiğini kimse dillendirmiyor. Kanal İstanbul’u tabii istiyoruz. İstanbul için iyi olan metro, tünel, yol, köprü, kanal yapılsın tabi ancak mal gücümüze bakarak enerjimizi dağıtmamamızda yarar var. Önceliğimiz ne olmalı? Tabii ki deprem tedbirleri. İstanbul insanın rahat uyuması için deprem eylem planları. Bunun içinde para lazım. Kanal İstanbul’a ayrılacak fonlar bence deprem master planına kanalize edilmeli.
Ayrıca şu Suriyeliler meselesi var. Diyeceksiniz ki ne alaka! Alaka şu 4,5 milyon Suriyeliyi besliyoruz. Bu para demek servet demek insanımızın devletimizin cebinden çıkan ve milli gelirimizi zorlayan bir masraf demek. Suriye’de savaş bitti artık herkes evli evine. Kime ne söz verildi bilmiyorum! Ama İdlip’ten gelenler, sınıra yığılanlar TC vatandaşı değil. Esat’ın vatandaşı. Onların sorumluğu bize ait değil, Suriye kasabına ait. Onlara verecek artı bir kuruşumuz yok.
Şu Suriyeli yükünden kurtulup, onlara harcadıklarımızı, deprem tedbirlerine evlerin yapımına inşaatlara harcamalıyız. Özetle dostlar önceliğimiz depremdir. Kanal İstanbul önceliğimiz değildir. Suriyeliler önceliğimiz değildir. Kanal deprem tedbirlerinden inşaatlarından sonra yapılabilir. Önce canlarımız için cananlarımız için tedbirlerimiz alalım.
Sonra Kanal İstanbul’u göğsümüzü gere gere yaparız. Bu satırları HDP havuzuna su taşıyan CHP’yi memnun etmek için söylemiyorum. Olması gereken bu olduğu için söylüyorum. Önce can sonra canan. İstanbul deprem tedbirleri çok büyük aciliyet içeriyor. Hem ekonomimiz açısından hem de kaybedilecek binlerce can açısından çok önemli. Sonra ellerimizi başımızın arasına alıp çaresizlikle; “Her şey Allah’tan” demeyelim.