Neredeyse asır olacak. Bir dayatma var ki, insanı çileden çıkarıyor. Sıkışıp, daralan hemen 'Kıbrıs' veya 'Ermeni' dayatması ile karşımıza çıkıyor. İsrail'in yaptığı gibi. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Cumhuriyeti'nin yaptığı gibi. Hatta Mısır'ın takındığı tavır gibi. Sadece Ermenistan için değil kendi stratejileri ters geldiği için karşımıza çıkarılan iki ana gündem bu. Türkiye'nin kırmızı çizgisi çok iyi biliyorlar. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti yarım asıra yakın bir geçmişi olan 'Yavru Vatan' olarak bizim vazgeçilemeyecek bir davamızdır oysa. Ne bedeller ödendi Kıbrısımız için. Ne kanlar döküldü. Nihayet üst üste iki barış harekatı ile özgürlüklerini elde eden soydaşlarımız şimdi de ambargo zincirine vurulmuş bir yaşam tarzını kabullenmek zorunda kaldı. Bu da yetmiyor. Tehdit, blöf ve kurnazlıklarda Türkiye'yi dünya kamuoyu önünde sıkıştırmaya çalışıyorlar. Şimdi şu İsrail'e bakın. Yaptıkları zulüm, işkence ve insanlık dışı tutumlarıyla bir de akıl vermeye çalışıp aba altından sopa göstermeye kalkmıyorlar mı?
Aynı şekilde sözde Ermeni soykırımı meselesi. Amerikan lobilerinin ısıtıp ısıtıp sunduğu ve ne yazık ki bazı Avrupa ülkelerinin de katılımı ile her yıl etimize batırılan iğne misali karşımıza çıkıyor.
İkinci resti çekti
Türkiye bir yandan PKK terörü ile mücadele ederken, bir yandan da asırlık ve tarihin sayfalarında kalmış tartışmalarla zaman tüketiyor. Cevap mı? Al sana cevap: Cumhurbaşkanı Erdoğan açtı ağzını yumdu gözünü. Davos'tan sonra bu ikinci rest. Ama öylesine kaşar ve öylesine vurdumduymaz bir haldeler ki, ateşi size verip geri çekiliyorlar. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar da aynı tonda mesajını Afganistan'dan iletti.
Kıbrıs Türkiye'nin vazgeçilemez davasıdır. Sorunlarıyla, maddi ve manevi yüküyle Kıbrıs meselesi artık yoktur. Doğalgaz bahaneleri, ambargo vs. sökmez. Türkiye'yi kimse köşeye de sıkıştıramıyacaktır artık. Bakın Fırat'ın doğusu konusundaki kararlılık, gerekli uyarı ve yapılan hazırlıklar ile nereye gelindi.
O ulaşılmaz ABD Başkanı ile Sayın Erdoğan bir hafta içinde 4 kez telefon ile konuşarak sonuca gidilmesine katkı sağlandı. Sadece ABD içi siyaseti değil, tüm Dünya kamuoyunu ilgilendiren asker çekme kararıyla artık kartlar yeniden karılıyor.
Yerle bir edilecek
Bir B planı var mı ABD'nin? Bilmiyoruz. Anlaşıldığında ona da pansuman tedbir alınır. Ama şu gerçeği de biliyoruz ki, hala Güney sınırımıza yığınak yapılıyor. İş makinalarıyla, istihkamcı personelin takviyesine tanık oluyoruz. Bu ne anlama geliyor? Tamamen insani yardımı ve çevre temizliği ile onarım, bakım ve ulaşım dizayn planı içinde olduğumuzu hissediyoruz. Sivil halka asla zarar verilmeden PKK ve YPG'nin açtığı kuyular, çukurlar, setler, barikatlar yerle bir edilecek de onun için bu kadar iş makinası, kepçe ve dozer gidiyor. Afrin gibi. Doğu ve Güneydoğu'daki bazı yaptırımlar gibi. Ve bütün bunlar Ürdün, Türkiye ve yakın çevreye yayılan zorunlu göçmen Suriyelilerin evlerine dönüşü için.
Her yaptırımda bir hayır vardır. Türkiye büyük bedel ödedi. Büyük masraf yaptı. Büyük göçe kucak açtı. Başka ne yapabilirdi ki?
Sanki bu güne kadar sınır vardı. Ben bilirim Samandağ sınırını. Kocaman bir taş ve bu taşın önünde Türk, arkasında Suriye bayrağı boyanarak işaret görevini yapardı. Ne bir tel örgü ne de başka bir önlem. Senelerce öyle olmadı mı?
Gerek asayiş, gerek terör, gerekse kaçakcılık için yolgeçen hanı değil miydi? Şimdi sınıra bir çeki düzen verildi, ama canını teslim edecek kimseye de 'Gelme' denmez ki. Olan oldu. Hatalarımız da oldu. Ama gelinen nokta o ki, Türkiye gücünü, dişini gösterdi. Harekat ertelenmiş bile olsa gerekli hazırlıklar tamamlandı.. Bundan sonrası an meselesi. İster Kıbrıs'ı ister Ermenistan'ı ısıtıp, dillendirsinler.
Kimin umrunda.. Kendi iç siyasetlerindeki güç potansiyelini artırmak için blöf ve tehditten öte gitmeyen alışılmış davranışlar bunlar.
Ve bu tip davranışlar artık demode oldu. Dikiş tutmaz ve buralardan çıkışları da olmaz. Unutulmasın ki Türkiye, Yunanistan için de İsrail için de Kıbrıs için de garanti bir ülkedir. Bizden kimseye zarar gelmez. Yeter ki üstümüze gelinmesin.