BAHARLA birlikte etrafta canlılık arttı. Yeşillikler arasında çeşitli çiçekler etrafı süslerken, güzel kokularıyla nefes almayı zevk haline dönüştürürken meyve ve çiçek tozlarının insanları çokça hapşırttığı bir mevsime gelindi. İnsanlar daha az giysilerle yollarda görülürken sabah koşusu veya yürüyüşü yapan insan sayısı da hayli fazla. Günümüz insanının herkesi kapsayan bir rahatsızlığı var. Fazla kilo. İşte bu fazla kilolardan kurtulmak isteyenler, koşu yollarında telaşlı adımlarla yürürken, koşarken izlemek günün tabi manzarası. Çağ hastalığı şişmanlık tabi isim değiştirdi. Şişman demek kimseyi tatmin etmiyor. İlla Batı kaşığıyla kazurat yenecek ya, obezite demekle modern olduklarına inanıyor insanlar.
Mecburen yürüyoruz
Televizyon dizi gösteriminde, sahne sanatları temsillerinde de bu şişman insanların açmazları latife konusu oluyor. Önce zayıflamak için anlamsızca yürüyor ve koşuyor insanlar sonra oturup bir güzel tıka basa yiyorlar. Özellikle kadınların halleri gülünesi görüntüler oluşturuyor.
Neyse ki günümüzde metro istasyonları, metrobüs durakları kolay ulaşılır yerlerde değiller ve o araçları kullanmak zorunda kalıp uzunca bir mesafeyi yürüyorlar. Raylı sistemle ulaşım sağlamak kara tırafiğine göre daha belirgin zaman diliminde gerçekleşiyor. Bu yüzden raylı sistem kullanılıyor ve mecburen istasyonlarda uzunca bir mesafe yürünüyor.
Tek işleri konuşmak Bahar geldiğinde vücut ısısı değişen canlılar daha bir hareketli, daha bir depreşmeye meyyal oluyorlar. Gençler her baharda yeniden aşık olurlar. Ama yaşını başını almış insanların çok fazla seçenekleri kalmamış oluyor. Zaten haddini aşana da toplum yuh anlamında ‘Bu yaşta!’ diye şaşkınlını ifade etmekten çekinmiyor.
O zaman yaşlılara kalan tek şey konuşmak, ha bire konuşmak kalıyor. Yaşlı kişilerin neden çok konuştuklarını muhakeme ederken, tecrübe birikimini aktarmak istemeleri sanmayınız. Onlara başka yapacak bir şey bırakılmıyor. Onlar da hayata konuşmakla tutunuyorlar.
Ah bu yaşlılar
Ama işte çok konuşunca bir arıza çıkıyor, ilk defa anlatılan bir şey kalmayınca kaseti başa sarmak gibi bir arıza var. Bu defa insanlar daha önce dinledikleri meseleyi bir daha dinlerken ilgisiz davranmak zorunda kalıyorlar, yaşlılar da bu hali saygısızlığa yorumluyorlar. Yaşlılar yanılıyor tabi. Gençlerin, orta yaşlıların henüz yaptıkları, yapabildikleri, yapmaları gereken işleri var. Yaşlılar ise kendilerine kulak verilmesini istiyor, kulak verilmeyince de ‘yeni nesilde saygı denen şey kalmamış’ hükmünü vererek bir yanlışa daha imza atıyorlar. Ah bu yaşlılar.
Bahara itirazımız yok
Bahar güzel bir mevsim elbette. Meşhur Nasreddin Hoca fıkrasıdır. Hoca yazdan ve kıştan şikeayetçi olunca muhatabı, ‘E hoca sen de hiçbir şeyden memnun olmuyorsun’ diye diklenince Hoca, canım bahara itirazımız mı var’ diye sormuş.
Evet aşırı sıcağı olmayan ilk ve sonbaharın aşırı soğukları da yoktur. Ama İlk bahar hayata davet ederken, sonbahar bitiş düdüğünün çalacağını hatırlatır insana.
Gün içinde de mevsimleri izlemek mümkün. Sabah ayazı, akşam serinliği kışı hatırlatırken, öğle vakti yazı, öğleden önceki kuşluk vakti ilk baharı, ikindi saatleri sonbaharı temsil ediyor sayılabilir. Gecenin karanlığı da ölümü ve ölümden sonraki berzah alemini ifade eder. Ertesi sabah hayatın yeniden her canlıda ortaya çıkması, tezahür etmesi de insanların yeniden dirilişlerine misal sayılmalıdır.
Tefekkürde yarar var
Bizim medeniyetimizin, Hakikat medeniyetinin, İslam medeniyetinin telakkileri böyledir. Evrensel hakikat de böyledir. Hakikat medeniyeti hayatın ve evrenin ve Allah’ın ifadesidir.
Sabah yürüyüşleri yaparken sadece birkaç kilo vermek yanında böylesine ulvi hakikatleri de düşünmekte, tefekkür etmekte büyük yarar vardır. Yoksa hayatı kilo fazlalığına bağlarsa insanoğlu, çok değersizleştirmiş olacaktır.