DÜŞÜNMEK zor zanaat. Düşünüyorum, o halde varım. Düşünüyorum öyleyse vurun. Düşünmek beynin algıbilgi öğüterek fikir üretmesidir. Göz gördükçe, kulak duydukça, algıladıkça, duyumlar bize ulaştıkça ve beyinde bir hastalık yoksa düşünce üretmeye devam edecek insan.
Metroya binmek için merdivenlerden iner çıkarken afişler insanın kör olsa göreceği şekilde asılıyor. Baksanız da bakmasanız da o ilanları, reklamları, duyuru ve tanıtımları görüyorsunuz. Reklam verenin tam da istediği noktalar.
Bazan bir kitap, bir sinema filmi, bir konser, ya da bir giyim mağazasının indirim ilanı göze çarpıyor.
Bir film yapılmış. Kötü kedi diye başlayıp bir erkek ismiyle son buluyor. Daha önce karikatür dergisinde yayınlanan bir çigi çalışmasından esinlenmiş. Ama verilen isim son derece zalimce.
Fıransa’daki, Kanada’daki başka yerlerdeki karikatür dergilerini ve sonuçlarını hatırlayınız. Batılı keafirler durup durup Hazreti Muhammed aleyhisselama hakaret eden birkaç çizgi çizerler. Bütün İslam dünyası ayağa kalkar. Yüzlerce kalabalıklar bir araya gelip olayı telin ederler. En sonunda da çok isim yapmış gazeteciler ölüp gittiler. Dünyada, Batılı keafirlerin yaptıklarını anlamak mümkün. Sonuçta onlar da kendi inançlarına göre iyi bir hizmet yaptıklarını düşünüyor, ölçüyü kaçırıyor ve cezasına da katlanıyorlar.
O karikatürleri çizenler ölüp giderken Batılı ülkelerde, millet çoğunluğunun Müslüman olduğu benim ülkemde üç-beş iman düşmanı cesur gazetecilik yaparak o karikatürleri burada haber yapıyorlar. Bununla da çok önemli bir iş yaptıklarına iman ediyorlar. Kanunlar gereken şekilde uygulanabilirse ceza alıyorlar elbette.
Şimdi bakınız tereyağı süt ve yoğurt misali var. Süt ve yoğurt bozulursa onu peynire ya da ayrana çevirerek yiyebilir insan. Ama tereyağı bozulduğunda tadı acılaşır ve yenmez. Batılı keafirleri süt ve yoğurt olarak şahıslandıralım. Müslüman insanları da tereyağı kimliği ile kimliklendirelim. Müslümanın bozulmuşu, dinden çıkmışı, hayatında hiç Müslüman olmayandan daha zalim ve tedavi kabul etmez keafirler haline geliyorlar. Bizdekiler böyle.
Rıfat Ilgaz ile başayan bir eğitim mizahı vardı. Orada öğrenciler akla hayale gelmez şaklabanlıklar yapıyorlar. Bu film haline geldi ve kılasik oldu. Türkiye’nin öne çıkan mizah oyuncuları da orada rol alınca filmde anlatılanlar zihinlere kazındı. Süt oğlan Ramazan, İnek Şaban ve benzeri isimlendirmelerle mübarek üç ayların isimleri, dini ve dindarları çağrıştıran kelimeler ve isimler alay konusu haline getirildi. İnsanlar gülerken ağlanacak hale geldiler. Dinen kutsallığı olan değerler alay konusu yapıldı, ama Müslümanlar bunu gülerek izlediler.
Yeni yapılan filmde de aynı yöntem uygulanmış. Şerafeddin bir erkek ismidir ülkemizde. Anlamı da dinin şerefleri, onurları demektir. Şerefeddin olarak da kullanılırdı eskilerde. Bir çizgi, canlandırma filminin ismi bu. Kötü kedi Şerafeddin.
Bunu yapanlar da Müslüman çocukları, seyredecek olanlar da Müslüman. Hiç tepki çekmeyecek ve kuzu kuzu bu filmi çocuklarımız seyredecek, ama adı Şerefaddin olanlar utanma duygusu yaşayacak, alay konusu olacaklar ve gelecek nesile asla bu isim verilmeyecek. Dinin şerefi anlamındaki kelimeyi de mizaha kurban vereceğiz.
Müslümanın bozulmuşu bozuk tereyağı gibidir. Bu filmi yapanlar, parasını verenler, yazanlar, oynayanlar, para verip seyredenler meydana gelecek manevi sorumluluktan nasibini alacaktır.
Ama hiç tepki çekmeyecektir. Aynı film Kanada’da Fıransa’da olsa da medyada haber olarak yer alsa bakın siz o zaman gümbürtüye.