Cumhuriyet ile yönetilen, parlamenter sistem ile yönetilen ülkelerde siyaset ve de siyasetçi çok önemdir. Çünkü ülkemizi onlar idare eder. Önemli kararların arkasında hep onların imzası vardır. Verdikleri kararların doğruluğu ve de yanlışlığı karşısında bir Allah'a, birde seçim sandığında seçmene hesap verirler. Siyasetçi bence verdiği kararlarda milli olmak zorundadır. Parti menfaatinden çok dini bakışından çok ülke menfaatini düşünmek, milli çıkarlarını ön plana koymak zorundadır. Şimdi önümüzde bir Kudüs yarası meselesi var. Yüzyıllardır devam eden. Yahudi'lerin, veya Siyonistlerin en büyük hayali; Kudüs'ün başkentleri olması bu kutsal kentin Müslümanların elinden alınması. Oranın Müslümanlardan arındırılması. Bu süreç firavunlar döneminde başlayan esir Yahudilerin büyük göçü denizin yarılması efsanesi ile devam eden vaat edilmiş topraklara ulaşma öyküsüdür veya yazılanlar öyledir(!). Ve sonra, ABD ve de Batının Yahudi'lerden kurtulma, onlara bir devlet kurup başından savma projesi olan İsrail devleti. Bu devletin kurucu beyin takımı da yine aynı devletler ve de odaklardır. Ve hala arkasında duruyorlar. Tablo bu. Ortadoğu'nun malum parçalanmış bölünmüş halinden yararlanan stratejik düşman ABD bir hamle yaptı. Elçiliğini Kudüs'e taşıdı. Bunun anlamı Kudüs'ün Müslümanlardan koparılmasının ilk ipucu olmasıdır.
İsrail demek ABD demek
Kudüs tüm Müslümanların kutsalı, vazgeçilmezi olduğuna göre bu hamlelere karşı Müslüman devletlerin birlikte hareket etmesi gerekmez mi? Gerekir… Peki, Filistin'de yaşayan insanların ırki özelliği ne; "ARAP". Evet… Meselinin özü burası. Stratejik düşman ABD'nin elçiliğini Kudüs'e taşımasına ABD'nin bu çok önemli hamlesine karşı İsrail'in katliama varan operasyonlarına karşı bu Araplar ne yaptı? Basit kınamalar sessiz kalmalarla işi geçiştirdiler. Filistin'in savunması, Farisi İran ile Türkiye Devleti'ne kaldı. Ben Filistin davasını Kudüs davasını savunmayalım demiyorum. Bu davaları savunurken dünya ile birlikte hareket edelim, hayati menfaatlerimizi Filistin davasına endekslemeyelim. Batı ile AB ile Arap dünyası ile birlikte hareket edersek çok daha güçlü oluruz düşüncesindeyim. İşi abartmamak, İsrail ve de ABD ile olan limoniden öte berbat durumdaki ilişkileri daha da ekşitmemekte yarar var. Kudüs davasının iç politika malzemesi yapılmaması bunu oya nasıl devşiririm(!) yaklaşımına girilmemesi Türkiye Devleti'nin menfaatleri doğrultusunda bir siyaset izlenmesi bence en doğru olanıdır. Arap dünyasında, Veya dünyada katledilen Filistinliler için üç günlük yas ilan eden elçisini geri çağıran bizden başka bir ülke olmadıç İsrail'e ekonomik yaptırımlardan bahseden ilişkilerini bitme noktasına getiren başka bir ülke var mı? Yok. Unutulmaması gereken İsrail demek ABD demektir. ABD'de şu anda dünya imparatorluğudur. Onun karşısında fazla diklenmek, Bizi ekonomik olarak da dolar olarak da faiz olarak bumerang gibi geri döner. Ve Akdeniz'de, Ortadoğu'da şimdi olduğu gibi ortada kalırsın. Düşünün bölgede yıllardır Türkiye ile birlikte beraber hareket eden İsrail, şimdilerde, Yunanistan, Kıbrıs Rum kesimi, Mısır, SuudiArabistan'la ittifaklara girdi. Bölgede ve de Akdeniz'de bize karşı bir cephe oluştu. Denizin altındaki, petrol ve de doğalgaz yataklarını bile tekellerine aldılar. Biz şimdilerde bunu bozmaya çalışıyoruz. Ve tek başınayız. Tabloya dikkatli bakın. Bir yerlerde bir yanlışlık var. Bunda yönetenlerimizin bazı kararları verirken dünyayı okuyamamaları, milli menfaatleri ön planda tutamamaları, dini duygularla hissi olarak hareket etmelerinin payı olabilir mi?