Matüridiye göre iman; "kalp ile tasdik dil ile ikrar"dır.
Diliyle ikrar ettiği halde kalbiyle tasdik etmeyen kimse mü'min değildir. "İnanç, henüz gönüllerinize yerleşmedi" (Hucurat;14) ayetiyle imanın kalp ile
ilgili olduğuna işaret edilir.
Ayrıca, "İşte Allah imanı bunların kalplerine yazmış...(Mücadele; 22) ayetinde de iman kelimesi kalbe izafe edilmiştir.
Bu durumda imanın gerçek rüknü; "kalp ile tasdik" tir.
Matüridi, Kitabüt-Tevhid adlı eserinde;
"İmanın kalp ile tasdik veya marifet olduğu meselesi" başlığı altında, sadece bilmenin iman için yetersizliğini anlatır.
O'na göre bir şeyin mahiyetini bilmek onu tasdik etmek anlamına gelmez.
Bu sebeple kalpteki iman bilmekten başka bir şeydir.
Matüridi'ye göre iman ve küfür tercihle olur.
Genellikle ilmihal kitaplarında kullanılan amel kelimesi; "yapılan iş, fiil, bir kişinin dinin emirlerini yerine getirmesi için yaptıkları" anlamındadır. İmam Şafii'nin aksine Matüridi iman ile ameli birbirinden ayırır.
Amelin imandan bir parça olması ve imanın artıp eksilmesi konusunda Matüridi, görüşlerini benimsediği Ebu Hanife'ye uyar.
Ebu Hanife ve Matüridi'ye göre iman ve amel ayrı şeylerdir.
Çünkü bir ayette; "...Allah'a iman eden ve yararlı iş işleyen...(Talak Suresi;11) ifadesi imanı amelden ayırmış, "yararlı iş işleyen" ifadesi "iman eden" ifadesinden ve ile ayrılmıştır.
Ayette geçen imandan maksat, kalp ile tasdiktir.
Matüridi'ye göre adam öldürmek, zina etmek, içki içmek... gibi büyük günahlar günah-ı kebair da mü'mini din'den çıkarmaz.
Allah'a ve emirlerine-yasaklarına-inanan kimse bunlara uymaz, bunları uygulamazsa dinden çıkmaz ama büyük günahkar olur.
Günahkar olan kimse tövbe ile Allah katında af dileyerek kurtulabilir.
Maturidiye göre Allah insanlara temyiz kabiliyeti denilen iyiyi kötüden, hayrı şerden ayırt etme ve aklını kullanabilme gücünü vermiştir.
Allah, aklı olanları dini yönden mükellef kılmış olup aklı olmayanlar "İlahi emrin sorumluluğu dışındadırlar."
Matüridi, amel ile imanı ayrı tutar ve amel ile imanın ayrı şeyler olduğunu savunur.
O'na göre, iman etmek mutlaka ibadet etmeyi gerektirmez.
İslam dininde iman esaslarının başında Allah'a iman gelir.
Mü'min; öncesi ve sonrası olmayan ezeli ve ebedi, her şeyi yoktan var eden ve zat'ı, sıfatları ve fiileri yönlerinden bir olan Allah'a imanla yükümlüdür.
Allah'ın zat'ına ve fiilerine ait sıfatları vardır ve bu sıfatlar Allah'ın Zât'ının aynı da değildir, gayrı da değildir.
Allah'ın sıfatları sonradan yaratılmış da değildir.
Allah'a, O'nu yaratılmış varlıklara benzetmeye götüren isim koymak ''antropomorfizm'' uygun değildir.
Çünkü O, Kur'an'da belirtildiği üzere hiçbir şeye benzemez. (Şura; 11).
Ebu Hanife gibi Matüridi de Allah'a Şey denilmesini caiz görür.
Allah'a şey denmesini gerektiren sebep, cisimde mevcut olmadığı için bunu kullanmakta sakınca yoktur.
Ebu Hanife Fıkh-ı Ekber adlı adlı eserinde;
"Allah'u Te'ala şey'dir.
Ama eşya gibi bir şey değildir. Şey olmasının manâsı; cisimsiz, cevhersiz, arazsız, zıtsız, eşsiz, ortaksız ve benzersiz olarak sabit olmaktır."
Matüridi ahiret'de Allah'ın görülebileceğini,
yani ru'yetullahın mümkün olduğunu savunmaktadır.
Kitabındaki şu cümleyle konuya girer:
"Aziz ve Celil olan Rabbinin görülmesi hakkındaki söz şundan ibarettir.
Bize göre Allah'ın görülmesi gereklidir, haktır.
Allah insana akletme, aklını kullanma ve temyiz gücünü bahşetmiştir.
Maturidi bu görüşü ile vehb ve mükaşefeyi bir bilgi ve irfan yolu olarak öne alan tasavvufçulardan ayrılır.
Bazı Sünni İslam kaynaklarında Hz. Muhammed'in kendi döneminde "kader"i tartışanlara sinirlendiği ve bu konuda tartışmayı uygun görmediği de anlatılmaktadır.
Cebriyyeciler kader ile her şeyin belirlendiğini, insanın eylemleri dahil her şeyin Tanrı tarafından, önceden değişmez bir şekilde tespit edildiğini ve zamanı gelince yaratıldığını ileri sürmüşlerdir. Onlara göre insanın fiilleri dahil her şey ilahi irade ve emre bağlıdır ve insanın iradesi, çabası ile değiştirilemez.
Tarihte bu anlayışın babası olarak Cehm bin Safvan gösterilir.
Mutezile mezhebine göre Allah adildir.
Bunun gereği olarak insanlara irade hürriyeti vermiştir. İnsan hürdür ve kendi eylemini kendi irade ve isteği doğrultusunda yapar.
Matüridi de Eş'ari gibi, irade hürriyeti bakımından insanı iradesiz robot olarak gören Cebriye ile insanın eylemlerinde Allah'ın hiçbir etkisini kabul etmeyen Mutezile ve Kaderiyye arasında üçüncü bir yol izler.
Matüridiye göre din, Allah'ı bilmek ve O'na ibadet etmektir.
Bütün Peygamberler, Allah'ı bilmeye ve ibadeti de sadece Allah'a has kılmaya davet eden tevhid dinine mensupturlar.
Hiçbir Peygamber kendinden önceki peygamberlerin dinini reddetmemiştir.
Vikipedi...