SIYASET erbabı bilir ki; etkili olduğu, ikna edebildiği kadar sandıkta vardır. Tabii, etkili olabilen, ikna edebilen siyasetçi de artık öyle kolay yetişmiyor. Her ne kadar büyük ustaların yanında siyaset rahle-i tedris etmiş ya da uzun yıllar siyasetin içinde yoğrulmuş olunsa da, siyasette başarının, esas itibarıyla yeteneklere bağlı olduğu düşünülebilir. Yetenek de takdir edersiniz ki, sonradan öğretilebilir bir şey değildir.
Mesela; bu yerel seçimde yeteneğin, siyasi tecrübeyi gölgede bıraktığı söylenebilir mi? Şimdi, sesli düşünelim; bu seçim sürecinde ittifaklar çok konuşuldu ama adayların da hakkını yemeyelim. Onlarda sahada gece gündüz çalışarak ter döktüler. Sadece adaylar mı? Milletvekilleri de partilerinin adaylarına destek olmak için sahadaydı. Kapı, kapı dolaşarak adaylar için oy istediklerini izledik. Bütün bu çabalara rağmen seçim kampanyası sürecinde yapılan anketlerde kararsız oyların önceki seçimlere oranla yüksek olması dikkat çekiciydi. Sonuçta sandıktan seçmen davranışlarında değişim çıktı mı? Bu değişimde, elbette ki, sosyoekonomik faktörlerin etkili olmadığı düşünülemez...
Her şeye rağmen, Türkiye de seçmen oy tercihini kullanırken parti programı ve mesajların siyasi görüşüyle uyuşmasına özen gösterir. Bu notu da düşmekte yarar var. Sonucun netleşmesi için 13 Nisan tarihine kadar kadar itiraz sürecini beklemek durumundayız. Malumunuz; netice itibarı ile esas olan, milli iradenin tecelli etmiş olmasıdır. Kampanya süreci gerilimliydi. Evet, her seçimde olduğu gibi bu defa da münferit hadiseler ve zaman zaman siyasi tansiyonu yükselten retorikler gerilim yaratmadı diyemeyiz...
Tabii, propaganda sürecinde ittifakların gölgesinde kalan adayların konuşulup tartışılmadığını söylemek mümkün değil ama takip edebildiğim kadarıyla adaylar da sosyal medyayı çok iyi kullandılar. Her ne kadar itiraz süreci devam ediyor olsa da kabaca sonuçlar ortaya çıktı. Bu kerteden sonra, kuşkusuz ki partiler iki yerel seçim arasında değişen seçmen davranışlarını mercek altına alacaklardır. Hatırlarsınız, ya da yaşı 45 in üzerinde olanlar gayet iyi hatırlayacaktır; bir zamanlar anayasanın 141, 142 ve 143 maddeleri vardı. Siyasi liberalizmin iktisadi liberalizme yedirildiği filan, temcit pilavı gibi masaya getirilip gündem oluşturuluyordu. Yıllar önce o maddeler anayasadan çıkarıldı ya; işte o yüzden, bugün artık komünist bir belediyemiz bile var.
Şişli’de Sarıgül kaybetti
Mustafa Sarıgül’ün seçimi kaybetmesinin de seçmen davranışlarının değişimi bakımından örnek teşkil eden önemli bir hadise olduğunu da geçmeyelim. Biliyorsunuz çok konuşulup tartışıldı... Kampanya sürecinde Sarıgül’ün kendisi de çok iddialı görünüyordu. Ne oldu, nasıl oldu da; açık ara seçimi kaybetti? Halbuki, biliyorsunuz CHP den Şişli adaylığı basında günlerce gündem oldu... CHP’nin bu konudaki tavrını eleştiren ve Sarıgül’e aday olması için başka bir ilçe gösterilmesinin siyasi hata olduğunu ifade eden köşe yazarları da vardı.
MHP seçimin kazananı
MHP’nin bu seçimden en karlı çıkan siyasi parti olabileceği ihtimali kuvvetle muhtemel. Seçim sonuçları bu satırların yazıldığı an itibarıyla netleşmiş değil ama gelişmeler buna işaret ediyor. Ayrıca İstanbul’da Küçükçekmece ve Esenyurt’un Ak Parti’den CHP’ye geçişi anlamlı... Diğer tarafta Silivri’yi Cumhur İttifakı’nın, Çatalca’yı da Ak Parti’nin CHP’den alması da ayrı bir vakıadır. Bütün bu gelişmeler ışığında bakıldığında, öyle görünüyor ki; önümüzdeki dönemde yerel yönetimlerde yeteneklerin başarılarını konuşturacağı bir dönem olmasını umuyoruz. Bütün bu gelişmeler bize, güce değil, somut ve güncel bilginin esas alındığı, güven ve güçlü iletişime dayalı bir yönetişim tarzının öne çıkacağı ihtimalini güçlendiriyor. Seçimin detayları önümüzdeki günlerde daha çok gündem oluşturabilir. Elbette yapılan itirazların değerlendirilmesi zaman alacaktır fakat öyle anlaşılıyor ki; önümüzdeki günlerde daha çok ekonomiye odaklı bir gündem öne çıkabilir.