Mehmedim nöbette.
Bir dağ başında,
Uçsuz bucaksız, sarp doğanın ortasında yükselen.
Kartal yuvasından, dik zirvede.
Dört bir yanı yalnızlık.
Bulutlar, elini uzatsa dokunacak yakınlıkta.
Gözleri, çevreyi tarıyor, avını arayan bir şahin gibi.
Elleri tetikte.
Sessizliği sesini duyuyor geceleri,
Tepesinde biten yıldızlardan fal bakıyor.
Yüreği; huzursuz.
İçi, kıpır kıpır.
Dürbün, gözlerinin bir parçası.
Düşman; sinsi.
Bölgenin insanı.
Gündüz külahlı, gece silahlı.
Ufku taramaktan.
Her çalı dibinde,
Her ağaç arkasında gölgeler arıyor.
Ter; görüşünü engelliyor.
Öyle bir an geliyor ki; dünyadan kopuyor.
Burnunda; tarhananın kokusu.
Annesini özlüyor.
Yaşmağını kokladığı sevdiğini düşünüyor.
Kundakta bıraktığı,
Koklamaya kıyamadığı çocuğunu,
Bebesini, anasını,
İzin bitişinde kendisini ardından bir tas su dökerek, uğurlayan karısını, kucaklamayı hayal ediyor.
Nöbet zor.
Nöbete gitmek daha da zor.
Yollar, kahpe tuzak dolu.
Medeni batının hediyesi mayınlar, her yerde.
Askeri araçlar zırhlı.
Zırhı deliyor, gübreden imal edilen patlayıcılar.
Kollar koparıyor.
Bacaklar parçalıyor.
Mayına düşenin hayatı kararıyor.
Nöbete giderken,
Nöbetten dönerken yürekler ağızda.
Mehmedim, düşmandan korkmuyor.
Hayaletle çarpışmak zor.
Kahpeler eskisi gibi değil,
Ellerinde;
2000 metreden vuran dürbünlü tüfekler.
Sırtlarında roketler.
Tanksavarlar.
Füzeler var.
Mehmedim, silahlardan da korkmuyor.
Görünmeyenle savaşmak kolay değil.
Böyle olduğu için de destan yazıyor.
Kışlaya dönüşte,
Yüreklerde sevinç yaratıyor.
Dostlarla,
Silah arkadaşları ile
Sırlarını, üzüntü ve sevinçlerini paylaştığı kankası ile sohbet etmek,
Dua ile açılan sofra etrafında oturmak.
Vatan sağ olsun tekmili ardından somunu birlikte kırmak.
Kaşık sallamak çorbaya.
Unutmak tüm dertleri,
Tasaları, yastığa baş koyana kadar...
Mehmedim,
Düşmandan korkmaz.
Tarih boyunca Türk’ü korkutan düşman çıkmadı.
Mehmedim,
Silahtan korkmaz.
Çanakkale Savaşı, yedi düvele gösterdi bu gerçeği.
Sırtta taşınan bir top mermisi ile dünyanın en güçlü gemisinin nasıl batırıldığı hala unutulmadı.
Unutulmayacak.
Mehmedim,
Korkusuz.
Tek çekincesi,
Yemeğine kaşık salladığında,
Zehirleneceği düşüncesi.
Zira
Yemek, hala kışlada Mehmet tarafından yapılmıyor.
Özel şirketler hazırlıyor.
Birçok defa askerlerin hazır yemekten zehirlenmesi,
Sadece Batıda değil,
Doğuda,
Güneydoğuda...
Yurdun bir yanındaki her kışlada, endişe kaynağı.
Böylesine zordur Mehmedin işi.
Her yerde arkasını korumak zorundadır.
Medeni batının teröriste verdiği silahtan.
Sütre gerisinde mağarada gizlenen kahpe düşmandan.
Dost gibi görünüp arkadan iş çeviren stratejik dosttan(!).
Ama o peygamber ocağının bir neferi.
Dünyada en çok imparatorluk kurmuş bir ırkın afadı,
Ve de TÜRK denen savaşçı, cesur aman vermez,
Bir o oranda da merhametli bir ırkın evladıdır.
Korku nedir bilmez.
Hele konu vatan olunca.
Aslan kesilir uğultusu dağları sarar.
Çakalları, sırtlanları ürkütür.
Sonuç olarak dostlar hepimiz MEHMEDİZ.
Mehmetçiğiz.