AMERİKAN seçimlerinde kampanyaların yanı sıra başkan adaylarının performanslarının da önemli olduğunu biliyoruz.
Bunun en büyük örneği Bill Clinton.
Eski başkanlardan Clinton, seçim yarışına giriştiği George Bush'un çok gerisindeydi. Ancak çıktığı bir televizyon programında saksafon çalması hesapları alt üst etmişti. Bu hüneriyle sempati toplamış ve Amerikan halkının çoğunluğunun oylarını alarak başkan seçilmişti.
Ama aynı Clinton 1988 yılında Beyaz Saray'daki Oval Ofis'te stajyer Monica Lewinsky ile yaşadığı seks skandalını inkar etmiş, sonra da ikinci kez seçimi kazanmıştı. 3 Mart 1999'da ise Barbara Walters'e verdiği röportajda yalan söylediğini kabul ederek, Amerikan halkından, kızı Chelsea'dan ve eşi Hillary'den özür dilemişti.
Ancak yalan söylemeyi en büyük suç kabul eden Amerikalıların da gözünden hızla düşmüştü.
Çoğunuzun bildiği bu olayı neden anlattım? O zaman 22 yaşında, şimdi ise 45 yaşında olan Lewinsky, yüz yüze gelmesi halinde Hillary Clinton'dan özür dileyeceğini açıkladı. NY Daily News'den Gina Salomone'e konuşan Monico, kendisinin de Bill Clinton'dan özür beklediğini, ancak bunun gerçekleşmediğini söyledi.
Şimdi Amerika toplumu şu sorunun yanıtını bekliyor:
"Eşinin, kızının, yalan söylediği Amerika halkının bile daha sonra affettiği Bill Clinton, Monica'dan özür diler mi?"
2 MİLYAR DOLARLIK ERZİNCANLI
HAMDİ Ulukaya adını duymuşsunuzdur.
Erzincan'dan Amerika'ya lisan öğrenmek gereçkesiyle gelen, annesinin kendisine çocukluğundan beri yedirdiği yoğurdu milyonlarca kişiye sevdiren Hamdi Ulukaya...
Geçen hafta Miami'de Walmart raflarından "Chobani" yoğurduğunu alırken merak ettim Hamdi beyin bugünlere nasıl geldiğini... Küçük bir araştırma yaptım.
1994 yılında New York'a gelen Hamdi beyin hayatı 2005 yılında gazetede gördüğü bir ilanla değişmiş. İş hayatına havlu atan bir yoğurt fabrikasının ilanıymış bu. Görünce annesinin yaptığı yoğurt aklına gelmiş, "Bunu ben neden yapmayayım" demiş. Fabrikayı banka kredisiyle almış, önce 5 çalışanıyla birlikte binayı bir güzel boyamış.
5 kişi 10 olmuş, 100 olmuş derken... Şimdi 3 bin kişi çalışıyor yanında. Amerika'nın en büyük yoğurt üreticisi. Mal varlığının ise 2 milyar dolar olduğu biliniyor.
'Çoban'dan esinlenerek 'Chobani' adını verdiği yoğurtlarını marketteki raflarda görünce ne yalan söyleyeyim; gururum okşandı; Chobani yazısının aldında "Greek yoğurt" yazsa bile...
Walmart'ın Hamdi Ulukaya ve yoğurdu için hazırladığı tanıtım videosunu da izledim internetten. Erzincan'dan New York'a uzanan yolculuğunu açık açık anlatan Hamdi beyin yeni girişimcilere tavsiyesi de düşünmeye değer:
"Vakit kaybetmeden binanızı boyatın!"
Nasrettin hocanın Akşehir Gölü'ne çaldığı yoğurt "Ya tutarsa" ifadesiyle yıllardır zihinlerimizde.
Hamdi beyin Chobani'si ise hayatın içinde...
DON'T EAT MY COUNTRY!
YİNE bir 'Thanksgiving day' daha gelip çattı. Bizde 'Şükran Günü' olarak biliniyor ve her yıl Kasım ayının dördüncü perşembe günü kutlanıyor.
Bugünün hem dini, hem de milli geleneksel yanı var. Amerika'ya 17'nci yüzyılın başlarında gelen İngilizler, kıtanın kuzey doğusuna ayak bastıklarında açlıkla karşı karşıya kalmışlar. Ve gördükleri hindileri avlayıp karınlarını doyurmuşlar ve bu nedenle de Tanrı'ya dua etmişler.
O günden bu güne de ABD ve Kanada'da her yıl bu geleneklerini sürdürmüşler.
Bu kutlamanın benim beğendiğim yanı yılda bir kez bile olsa Amerikan ailelerinin bir araya gelip, aynı evde akşam yemeği yemeleri.
Düşünün bir kere... Anne baba Miami'de evde. Büyük oğlan Şikago'da. Kız Arizona'da. Küçük oğlan New York'ta. Ama malum gün geldiğinde ne olursa olsun; hepsi Miami'deki evde sofra başında.
Geçen 'Thankgiving'te Amerikalı bir ailenin misafiri olmuştum. Kısa bir duadan sonra bütün gece şamatalı geçmişti. Hele ortaya gelen çilek reçeli soslu hindinin tadını hiç unutamam.
Bu yıl da onlarla birlikteyim. Geçen yıl yaptığım espriyi yine yapacağım. Bizim memleketin adıyla hindi aynı yazılıp, okunuyor ya...
Espriye gel:
"Don't eat may country!"