Münafıkların Başı Abdullah bin Sebe...

Abdullah bin Sebe, Ashab-ı kiram düşmanlığını ilk aşılayan Yahudi dönmesidir.

''Sebeiy-ye'' denilen sapık yolun kurucusudur.

Hz. Osman'ın halifeliği zamanında Yemen'den Medine'ye geldi.

Ben müslüman oldum dedi. 

Halifenin gözüne giremeyince, her yerde halifeyi kötülemeye başladı.

Fitne ve fesat çıkaracağı anlaşılarak, 

Medine dışına çıkartıldı.

O da gittiği Basra, Şam ve Kufe'de de Halife Osman'ın aleyhindeki faaliyetlere devam etti.

Ashab-ı kiramın büyüklerine uygunsuz sözler söyleyerek, bozgunculuk yaptıysa da fazla taraftar bulamadı.

Mısır'a gelerek cahilleri etrafına topladı.

''Hz. İsa'nın döneceğine inanıp da Hz. Muhammed'in döneceğine inanmayana şaşarım'' dedi.

''Halifelik, Hz. Ali'nin hakkıydı, 

Osman onun hakkına tecavüz ederek zalimlik yaptı'' dedi.

Hatta Hz. Ebu Bekir ve Hz.Ömer'in hilafete geçmeye hakları olmadığını söyledi.

 

Etrafına topladığı cahilleri isyana teşvik etti:

İbni Sebe ve taraftarlarının yaptığı fitnenin etkisinde kalarak, Mısır ve Irak'tan Medine'ye gelen isyancılar, Hz. Osman'ı şehid ettiler.

Hz. Ali zamanında da fitne ateşini körüklemeye çalışan ibni Sebe, Kufe'ye giderek Hz. Ali'ye yaranmaya çalıştı.

Hz. Ali'ye; ''sen tanrısın'' diyerek, ona secde etti.

Hz. Ali, onu Medayin şehrine sürdü.

Sebeiyye fırkası, Cemel ve Sıffin olayının hazırlayıcılarıdır.

Hz. Ali'yi de şehid ettiler. 

Hz. Ali şehid olunca;

''O ölmedi, bulutlara yerleşti, şimşek, yıldırım onun emri ile olmaktadır'' derdi.

Daha nice düzmece sözleri ile cahilleri aldatıp Müslümanları içeriden yıkmaya çalıştı.

(Rehber ansiklopedisi)

Yahudiler, Resulullah'ı zehirledikleri halde, öldüremeyince bu sefer müslümanların arasında fitne çıkarmaya başladılar.

İbni Sebe, her peygambere, Allah tarafından vasi verildiği ve Hz. Muhammed'in vasisinin Hz. Ali olduğu hakkında propagandaya girişti.

Mısır'dan Medine'ye gelmiştir. 

Hz. Ali'ye secde etmiştir. 

Hz. Ali de onu Medayin şehrine sürmüştür. 

(İslam Ansiklopedisi)

Cemel Savaşını hazırlayan ibn. Sebe'nin müslümanlığa karşı kazandığı zaferin bu ikincisi idi. (Kısası Enbiya, Mir'atül'iber)

Her Peygamberin bir veziri var idi.

Peygamberimizin veziri de Ali'dir.

Hilafet, onun hakkı idi. 

Osman, onun hakkını elinden aldı, diye her yerde fitne çıkarmağa başladı.

(Tarih-i Taberi)

''İbn. Mülcem, Hz. Ali'yi öldürmedi.

Şeytan Ali'nin şekline girmişti.

Şeytanı öldürdü.

Ali, bulutlar içindedir. 

Gök gürlemesi, onun sesidir. Şimşek, kamçısıdır'' derdi.

İbn. Sebe Yahudisinin sözlerine aldanan ''Sebeciler'', gök gürültüsü işitince, ''Ey emirel-mü'minin!

Sana selam olsun'' derler. (Reddi revafıd)

***

Rasul-i Ekremin Terikesi:

Rasul-i Ekremin; "terike" olarak bıraktığı maddi mirası yoktu.

İrtihal ettikleri zaman ; altın ve gümüş cinsinden hiç bir parası çıkmadı. 

Yalnız, bir gümüş mühür vardı. 

Üzerinde "Muhammedün Resulullah" ibaresi yazılıydı.

Bu mührü, Rasul-i Ekremden sonra, halifelerden Ebubekr, Ömer ve Osman Hazretleri de kullanmışlardı.

Oturduğu sedirin ayakları ağaçtandı. 

Rasul-i Ekrem, bunun üstünde yatardı.

Vefat ettikleri zaman, bu sedirin üzerine konulmuş, namazı'kılınmıştı.

Bunlardan başka, Rasul-i Ekremin bıraktıkları;

''Birkaç parça silah ile bir beyaz katırdan ibaretti. Rasulullahın Medinede; 

Bir bağ ile Fidek ve Hayber arazisinde hissesi vardı.

Rasul-i Ekrem bu araziyi sağlığında "vakf" etmişti. Kendisi de, bunların mütevellisi idi.

Bu araziden çoğunun geliri; 

elçilere, misafirlere, borçlulara sarfedilirdi.

 

Fidek geliri üçe ayrılırdı:

Bunların iki parçası, umumi olarak, müslümanlara,

bir parçası; 

Rasul-i Ekremin zevcelerine verilirdi.

Rasul-i Ekremin eşi Cüveyriye'nin kardeşi ''Peygamberimizin kayınbiraderi'' Huveyris oğlu Amir der ki;

''Rasul-i Ekrem, vefat ettiği zaman, ne bir dirhem, ne bir dinar, ne bir köle, ne bir cariye, ne de bir şey bıraktı.

Yalnız beyaz esterini ''katır'', silahını ve tasadduk ettiği arazi parçasını terketti."