NATO BİZİ İNSAN YERİNE KOYUYOR MU?

 
İki genç kız…
Maviş maviş gözleri.
Sıcacık, hep gülen yüzleri.
Yardımsever kişilikleri,
Çalışkanlıkları ile dostlarının gönüllerinde taht kurmuşlar.
Onlardan bir dileğiniz olduğunda,
inanın asla geri çevrilmezsiniz.
Çünkü çok güzel bir ailede büyüdüler.
Güzel aile yapıları,
onların toplumda iyi yerler edinmelerinin de vesilesi oldu.
Simge Yılmaz kızımız, bir üniversite hastanesinde diyetisyen.
Simay Yılmaz kızımız da teknoloji enstitüsünde elektronik haberleşme mühendisi.
Yani baba mesleği.
Babası da NATO'da muhabere astsubayıydı.
Makalemizin ana başlığı olan meslek dalında.
 
RADYASYON ÖNLEMİ ALINMADI MI?
 
İşte bu iki kızımızın gülen yüzü,
iki üç yıl önce soldu.
Acıyla, kederle birlikte anılır oldu.
Çünkü muhteşem bir babaları vardı; Süleyman yılmaz.
Kızları ile evlattan öte ilgilenen,
müşfik, anlayışlı, babadan öte arkadaş.
Ve de en önemlisi sevgi dolu.
İşe o baba artık "YOK".
Akciğer kanserinden Hakka yürüdü.
Aynı Hüseyin Yıldızoğulları,
aynı Şükrü Çetinkaya gibi.
Ve de hastalığın başka bir versiyonunu erken fark eden, 
tedavi görerek kurtulan Hüsnü Sarıgül gibi.
Bu vatan evlatlarının ortak özellikleri,
Nato Muhabere Subayı olmalarıydı.
NATO'da ABD'li subaylarla birlikte çalışmaları,
çalışma ortamlarında yüksek frekanslı radyasyon yayan cihazların olması,
bu cihazların akciğer kanserine yakalanmada etkisi olmuş mudur?
Bu sorunun cevabını şimdilerde emekli olan 
mesai arkadaşları Aytekin Telli astsubaydan almaya çalıştım.
Sözleri biraz tereddütlüydü;
"Amerikalılar iş güvenliğine çok dikkat ediyorlardı.
Ancak bulunduğumuz ortamda hep yüksek radyasyonla çalışıyorduk.
Bu ışımanın bize etkisi olmadığını söylersek yalan olur".
Evet... Üç vatan evladı genç yaşta,
arkalarında güzel ailelerini, evlatlarını, eşlerini bırakarak göçtüler.
 
BABAYA ÖZLEM
 
İşte o ailenin iki ferdi
Simge ile Simay kardeşlerin, şimdilerde
göçüp giden bir baba hasreti var.
BABA dendiğinde,
babalarla ilgili bir şey anlatıldığında 
hemen gözleri doluyor.
Çünkü babalarını taparcasına çok seviyorlardı.
Babaları onların her şeyiydi.
Gelinlik çağlarında baba kaybetmenin acısı yüreklerinde, benliklerinde.
Günün bir saatinde babalarını hatırlayarak,
onları bir köşede ağlarken babalarını yad ederken görebilirsiniz.
Acıları o kadar derin yani.
 
ABD'Lİ ÖLEN SUBAY YOK
 
İşin ilginç tarafları da var tabii.
Şimdi hayatta olan, ve de NATO'da Türk subaylarla çalışan
emekli olmuş ABD Muhabere Astsubayları var.
Onlar birlikte çalıştıkları devre arkadaşları
Amerikalı subaylarla şimdilerde de devamlı görüşen komutanlar var.
Bu tür hastalıktan ölen olup olmadığını da soruyorlar.
Bu hastalığa yakalanan subay veya astsubay yokmuş!
İlginç!
Güvenlik olarak.
ABD birimleri kendi subaylarına farklı bir önlem uygulamış olabilir mi?
Şeytanın avukatlığını yapmıyorum ama
bu soruyu sormak zorundayız.
Özetle dostlar ABD'li kadar,
Türk subaylarının hayatı ile ilgili gerçek önlemler alınmış mıdır?
 
SİMGE-SİMAY
 
Baba özlemi ile yanan,
onun hasreti ile akşam evlerinde her yemeğe oturduklarında
sandalyesine boş gözlerle bakan,
maviş gözlerinden gözyaşı ve de baba acısı hiç eksik olmayan 
bu güzel kızlarımıza ve de diğer acılı ailelere sabırdan başka dileyecek
bir şey elimizden gelmiyor.
Maalesef.