O METHİYELERİ ANLAMAK ZOR!

Bir sahne kurulmuş.

Oyuncular tekmili birden orada.

Halkın gözleri önünde,

Ancak kapalı kapılar arkasında garip,

SİYASET OYUNU oynanıyor.

Adına ne konur bilmem?

Dram diyebiliriz.

Trajedi diyebiliriz.

Veyahut güldürü ile noktalayabiliriz. 

Herkes kendi telinden çalıyor.

Ama bu sahnede biraz daha cesur,

Biraz daha yürekli,

Biraz daha objektif bir Başbakan beklerdik.

"Gidişim beni tercihim değil" diyor.

Cumhurbaşkanı'da;

"Gidişi kendi tercihi" diyor.

Demek ki bu bir tercih meselesi olmuş!

Başbakan bu tercihi yapmadığına göre,

Kim bu tercihi onun adına yapmış olabilir?

Adres belli.

Sormaya hatta düşünmeye bile gerek yok.

Görüntüde gel dediğinde gelen,

Git dediğinde giden bir başbakan profili var.

Yani, belli bir kariyeri olan.

Belli bir oturaklılığı olan birine bu yapılanlar,

Reva mı?

Bence değil.

Başbakanın, bu trajik komik tiyatro oyundan sonra,

Yaptığı basın toplantısında daha net cümleler kullanmasını isterdik.

Şöyle diyebilirdi;

"Benim çekilmemi istendi. Ben de çekildim".

Bu kadar basit.

Ancak bu tür açıklama yerine Davutoğlu,

Uzun 5 maddelik bir konuşmayı seçti.

Konuşması uzadıkça da anlatmak istediklerini,

İnanın kimse net olarak anlayamadı.

Ama net olarak anladığımız bir şey var.

O da bu toplantıda,

Gidişinin arkasında olduğu sanılan, görülen, iddia edilen,

Yönetenimize, METHİYELER düzmesiydi.

Çok büyük laflar etmesiydi.

Bu şık olmadı!

Bir tek gönderilmeme;

"Çok sevindim!" demediği kaldı.

Bu tür methiyelerin ne yeri,

Ne zamanı,

Ne de gerekliliği vardı.

Ama nedense!

Bunu yaptı.

Amacının ne olduğunu,

Niçin bu methiyeleri sıraladığını anlamak biraz zor.

Gaipten haber verici olmayalım.

Ancak ileriye dönük bir yatırım diyebiliriz.

Ve şu REFİK, REFİKA meselesi var.

Yol arkadaşı,

Yaren anlamında kullanılan.

Burada aslında ince bir İRONİ,

Ve de ağır bir SİTEM vardı.

Basın toplantısında kendi kabinesinden,

Çok az kişinin orada olması da aslında REFİK meselesini perçinliyor.

Anlamı,

Başbakanın devleti yönetirken,

Altının BOŞ olduğunu,

Birilerinin kendi adına devleti yönettiği yönündedir.

Yani bakanına,

Yardımcısına,

Bürokratına,

Milletvekiline,

Dost arkadaş bildiklerine,

Hatta bir numarasına tam güven duyamayan bir BAŞBAKAN.

Burada anlamamız gereken şey,

Büyük bir fener alayı ile

Alkışlarla,

İşaretlerle,

AKP Genel Başkanlığına,

Başbakanlığa gelen bir muhtereme,

Ülkeyi yönetecek TÜM GÜCÜN,

Verilmediği anlamı çıkar.

Bu da bizi emanetçi bir düşünce ikilemine iter.

Aslında olay net:

DAVUTOĞLU başbakan yapılmıştır.

Ancak istenilenleri yerine getirmediği için,

Kendisine güle güle denilmiştir.

Şimdi yerine yeni bir başbakan gelecektir.

Emir ve talimatlarla hareket eden.

Adı BAŞBBAKAN olan,

Ancak Başbakanlıkla alakası olmayan biri.

Ne diyelim.

Çok zor bir dönemde olan Türkiye'mize,

Bu tür:  "her şeye mutlak hakimiyet" türündeki egolar zarar veriyor.

Devletimize,

Yeni, garip Türkiye'ye hayırlı olsun.