Ölüm Bir Nasihattir...

Bize nasihat et ey Allah'ın Resulü, 

diyen Hz. Ömer'e (ra) hitaben,

Peygamberimiz (sav ); 

''Nasihat olarak ölüm sana yeter, ey Ömer!'' buyurmuştur.

Eğer ki bir insan ölümden herhangi bir ibret ve nasihat almıyorsa, başka hiç birşeyden alamaz.

Kuşkusuz ölüm bir gün kapımızı çalacak, 

fakat o anı belirleyen biz olmayacağız.

Ölümün ihalesi, hilesi, iptali, imtiyazı, 

iltiması yok. 

Allah, kendi eceli gelmiş bulunan hiçbir kimseyi kesinlikle ertelemez Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. (Münafikun; 11) 

Ölüm geldiğinde kaskatı bir haldeki bedeniniz evin bir odasında veya bir hastane morgunda bekletilecek, ardından kefene sarılarak dar bir tabutun içinde cenaze arabasına yerleştirilip mezara götürülecektir. Sonra bedeniniz sizin için açılmış bir çukurun dibine bırakılacak, üzeriniz iyice toprakla örtülecektir Ve yakınlarınız mezarınızın başında ağlaşırken ruhunuz tüm bunlara şahit olacaktır.

Bir zamanlar itinayla baktığınız bedeniniz kısa bir süre içinde çürümeye, kokuşmaya başlayacak, 

geriye sadece bir kemik yığınından ibaret iskeletiniz kalacaktır Ve unutmayın, 

bu günle mutlaka karşılaşacağız; 

eninde sonunda bir gün bedenimiz toprağın altında yapayalnız kalacaktır..

İnsan bedeninin ölümden sonra girdiği hal kuşkusuz ibret vericidir. 

Böyle bir görüntüyle birkaç dakika hatta saniyeler süresince muhatap olmak bile bir insan için dayanılmazdır.

Tüm bu gerçeklere rağmen insanların çoğu dünyayla ilgili her konuda kendi çıkar ve menfaatlerini en ince ayrıntılarıyla hesaplarken, kendileriyle ilgili en büyük hakikat olan ölümü hesaba katmazlar..

Dünya hayatı ahiret hayatına göre rüya gibidir. 

Hadis-i şerifte; ''İnsanlar uykudadır,ölünce uyanırlar'', buyurulur.

Fakat insanın öldükten sonra uyanması ona bir fayda sağlamayacaktır.

Ölüm anı kafirler ve zalimler için çok şiddetli olacaktır. 

''Zalimlerin şiddetli ölüm sancıları içinde çırpındığı; meleklerin, ellerini uzatmış, 

''haydi canlarınızı kurtarın! 

Allah'a karşı doğru olmayanı söylediğiniz, 

ve onun ayetlerinden kibirlenerek yüz çevirdiğiniz için bugün aşağılayıcı azap ile cezalandırılacaksınız, 

diyecekleri zaman hallerini bir görsen!'' 

(En'am; 93)

Sonsuz adaletli ve şefkatli olan Allah; 

herkese, öğüt alabileceği kadar bir zaman tanımıştır. Ancak bu süre dünya hayatıyla sınırlıdır.

Yani hataların telafisi samimiyetle yapıldığı takdirde ancak dünyada mümkündür. 

Ölümle birlikte artık telafi imkanı ortadan kalkacak, sonsuz bir pişmanlık başlayacaktır;

İçinde onlar şöyle çığlık atarlar; 

''Rabbimiz, bizi çıkar, yaptığımızdan başka salih bir amelde bulunalım''. 

Size dünyada, öğüt alabilecek olanın öğüt alabileceği kadar ömür vermedik mi.. 

Size uyaran da gelmişti. 

Öyleyse azabı tadın; artık zalimler için bir yardımcı yoktur. (Fatır; 37)

Hadis-i şerifte buyuruldu ki;

''Sonunu düşünmeyip dünyaya aldanan insan, 

ipek böceği gibidir. 

İpek böceği kendine yuva örer ve sonunu bilmez. Sonra oradan çıkmak ister, çıkacak yer bulamaz, ördüğü yuvasında ölür ve çalışması başkalarına yarar.''

İbn-i Muti bir gün evine bakarken evin güzelliğine hayran kaldı ve sonra hüngür hüngür ağlayarak şöyle dedi;

''Allah'a yemin ederim ki, eğer ölüm olmasaydı, seninle mutlu olur, sevinirdim. 

Eğer varacağımız kabirlerin darlığı olmasaydı, 

dünya ile gözlerimiz aydınlanırdı....''

Hasan-ı Basri şöyle demiştir;

''Ölüm meleği, her eve günde üç kere bakar. 

O evde kim rızkını bitirir ve ömrünü tüketirse onun ruhunu alır. 

Melek, onun ruhunu alınca, evdekiler onun için ağlamaya başlarlar. 

Melek evden çıkarken dönüp onlara şunu söyler;

Bu benim son gelişim değildir. 

Ben hepinizi alıp götürene kadar buraya gelip gideceğim.

Ev halkı meleğin bu sözünü duyabilseydi, 

öleni bırakıp kendileri için ağlarlardı.

Eskiden mezarlıklar yerleşim yerlerinin tam içinde olurmuş.

Bundan maksat insanlara ölümü hatırlatmakmış.

Mezarlar lisanı halleriyle insana çok şey anlatırlar.

Orada yatanlar da bir zamanlar bizim gibi yaşamış, evlenmiş, çoluk çocuğa karışmış, para kazanma derdiyle günlerini geçirmiş, sonunda emaneti sahibine teslim etmiş, berzah aleminde kıyameti beklemektedirler.

Mezarların üstüne dikilen mermerler, çiçekler, 

ölünün hayatını güzelleştirmez...

O mermerler ve çiçekler sadece geride kalanların itibarını kurtarır ve sadece dünyadakilere hoş gelir.

Oraya ancak iman ve iyi amellerle gidenlerin kabri aydınlık olur.

O halde halde insanın yapması gereken, 

öleceğini asla aklından çıkarmamak ve vakit varken Rabbini razı edecek amellerle hayatını sürdürmektir. Hadis-i şerifte buyurulduğu gibi;

''Yaşadığınız gibi öleceksiniz, öldüğünüz gibi diriltileceksiniz ve diriltildiğiniz gibi haşr olunacaksınız''...