SÜLEYMAN Seba yaşasaydı 93 yaşında olacaktı dün. Yaşasaydı eğer bir avuç dostu yine toplanacaktı; Akaretler’deki küçük bir mekanda sürpriz bir doğum günü yapacaklardı ona.
“Yapmayın çocuklar, şeyi şey etmeye ne gerek var yahu!” diye söylenecek, ilerleyen saatlerde “Eski dostlar” şarkısına eşlik edecekti mutlaka.
Şimdi beden olarak yok ama ruhu mutlaka dolaşıyor yine Beşiktaş adının yazdığı her yerde, “Beşiktaş’ı üzmesinler” diyordur yine...
Taraflı tarafsız herkesin saygı gösterdiği, sevdiği, kulüp başkanlığından çok daha yukarılarda bir yere koyduğu Süleyman Seba’yı Süleyman Seba yapan sadece sahalarda alınan sonuçlar, kupalar değildi elbette.
Yaşam tarzıydı. Olaylara bakış açısıydı. Efendiliğiydi. Otoriterliğiydi.
Otoriterlik derken... Öyle asık suratla gezerek, ona buna posta koyup, bağırıp çağırarak kurulan otoriterlik değildi bu. Bazen tek kelime etmeden bakışlarıyla anlatırdı ne demek istediğini... Enteresandır, bakışlarına bakan anlardı da ne istediğini. Ondaki “Beşiktaşlı duruşuydu” herkesi etkileyen.
Beşiktaş’a Gordon Milne’i getirdiği zaman kılpayı kaçırılan şampiyonluklar vardı; şu teşvik primi olaylarının sıkça yaşandığı yıllarda... Fatura Milne’e kesilmek istenmiş, gönderilmesi için kampanyalar düzenlenmişti. O karşı durdu, ikinciliklere laf geldiği zaman da tarihe geçen şu sözü söyledi: “Şerefli ikincilikler şerefsiz şampiyonluklardan daha iyidir.”
Eğer girseydi o da o dönemlerde teşvik primi gibi yollara... 5 değil 10 olurdu şampiyonluk sayısı. Ama girmedi, dürüstlüğü, adamlığı öğretti öğrenmek isteyene... Zaten Türkiye’de hemen her kulübün kongresinde adaylar söz verirken, “Süleyman Seba gibi başkan olacağız” demiyor muydu kongre üyelerine... Onun adamlığıydı hedeflenen; kupalar değil.
“İyi adam olunmadan iyi Beşiktaşlı olunmaz” lafı da onundu. “Beşiktaş’a iyilik yapmak istiyorsanız kimsenin adamı olmayın Beşiktaş’ın olun” derken de ders veriyordu yine herkese... Hele de şu sözü:
“Beşiktaş şampiyon olunsun, maç kazansın diye tutulmaz. Beşiktaşlılık bir değerler manzumesidir. Dürüstlüktür, ahlaklı olmaktır.”
13 Ağustos 2014 tarihinde ölümsüzlüğe göç etti Büyük Başkan.
Hayatını geçirdiği Akaretler’deki Spor Caddesi’nin sonradan Süleyman Seba Caddesi olarak değiştirilen yokuşta ondan vardı binlerce kişi cenazesinde... O nedenle gözyaşı döktü Beşiktaşlıların yanı sıra Galatasaraylılar da Fenerbahçeliler de...
Siyaset dünyası da oradaydı, sanat dünyası da... Akaretler’de çöp kutularından kağıt toplayanlar da vardı cenazesinde, ülkenin en önemli iş adamları da...
Giderken bu dünyadan diğerine böyle birleştirdi işte her kesimden insanları...
Cebinde taşısa da hep Necip Fazıl’ın şu iki mısrasını;
“Cenazemde olmasın çelengim, top arabam
Tabutumu taşısın dört tam inanmış adam.”
Onbinlerce kişi taşıdı naaşını...
Şimdi Akaretler yokuşundan ağır ağır çıkamıyor yukarı evine doğru ama... Süleyman Seba heykeli bakıyor gece gündüz eski kulüp binasının karşısındaki parktan caddeye... “Beşiktaşımı üzmesinler” diye diye...
İyi ki doğdun ölümsüz adam.
Evet; şu anda beden olarak toprakta ama...
Akaretler yokuşunu çıkarken hissedersiniz onu; hemen arkanızda!
Valideçeşme’ye gelip de duraksadığınızda soluğunu duyarsınız yanıbaşınızda!
Çarşıda, pazarda, stadda, kahvehanede, küçük bir meyhanede...
Acı bir kahve içerken ya da bir duble rakıyı yuvarlerken görürsünüz ki karşınızda!
Kulak kabartın, sesi geliyor!
Süleyman Seba yaşıyor hala!