SABAH saat 4. Elimde kumanda kanal kanal geziyorum. Sabahın o saatinde uyandığımdan değil, Yeni Zelanda’da büyük vahşetten sonraki ilk cuma namazının eda edilmesine tanık olacağımdan. Daha önceki yazılarımda da anlatmaya çalıştığım gibi pırıl pırıl tertemiz bir doğa. Ve pırıl pırıl tertemiz insanlar. O yemyeşil ortamın içinde binlerce müslüman cuma namazını kılıyor. Saf tutanların hemen arkasında namaz kılanların yakınları ayakta izliyor. Onların da arkasındaki halkada ise Yeni Zelandalılar var. Yeni Zelanda Başbakanı bu ilk cuma namazı selası ve ezanının radyo ile televizyonlardan canlı yayınlanacağını duyurdu önceleyin. Sonra da başsağlığı dilemek için cuma namazına toplanan müslüman topluma ziyaret edeceklerin dikkatli saygılı olmalarını temenni etti. Yeni Zelandalı hanımların ise başörtüsü takmaları konusunda uyardı.
Daha yeni anne oldu
Baktım ve donakaldım. Yeni Zelanda Başbakanı matem rengi olan siyah bir elbise giymiş. Başında da yine siyah başörtüsü var. Namazı sonuna kadar izledi. Sonra da önüne kim gelirse sarılarak üzüntülerini ifade eden yakınlık içinde oldu. Daha yeni doğum yapan bir anne o. Doğurgan yani. Can nedir? En iyi bilenlerden. Dil, din, inanç farkı gözetmeksizin insana insan gibi davranışta bulunması gerekliliğinin en büyük örneğini izledim. Üstelik dünyanın ta öbür ucundan. Üstelik de işi siyaset bu kadının. O da önümüzdeki günlerde seçime girecek, oy bekleyecek. Ama görülüyor ki siyaset de seçim de başbakanlık da ikinci planda. Önemli olan insan olmak. Bu nedenle önce insan sonra da başbakanlık görevini yerine getirdi bu genç kadın. Dünya ekonomisinde silah pazarının ilk sırada olduğunu biliyoruz. Bu büyük rant için değil mi çıkan kargaşalar, savaşlar, işgaller ve işlenen cinayetler. Bunun en büyük maşası da silah. Ama Yeni Zelanda’da ne oldu? Dünyayı ayağa kaldıran vahşetten 6 gün sonra yarı otomatik ve tam otomatik silah satışı yasaklandı. Daha önce silahlananlara ise en yakın polis birimine silahları teslim etmeleri gerektiği yolunda genelge yayınlandı. Yani hak edişlik ortadan kalktı. Üstelik parasını da Yeni Zelanda hükümeti karşılayıp, ödemesini yapacak ve toplanan silahlar bir daha kullanılmaması için imha edilecek. İşte dünyanın en küçük ülkelerinden dünyanın öbür ucundaki Yeni Zelanda’nın yaptırımı. Polis ve güvenlik kuvvetlerinin bile silah taşımadığı bir ülke. Özgürlüklerin tavan yaptığı, kimsenin kimseye bulaşmadığı, değil cinayet, değil kavga, tartışmanın bile hoşgörülmediği bir toplum.
Yeni Zelanda örnek olmalı
Ne yazık ki cinayet ve terör bu cennet ülkeye de bulaştı. Artık savunma mekanizmalarını geliştirip böyle bir vahşete karşı önlem amacıyla güvenlik güçlerini silahlandırmayı planlıyor. Dikkat etmek lazım. Güvenlik güçlerini silahlandırıyor demiyoruz. Sadece planlıyor. Bunun için de halka sorulup referandum yapılacak. Ne kadar kolay değil mi? Amerika, Norveç, Fransa, Almanya, Hollanda, Yunanistan ve Türkiye’de bir çok örneğine rastladığımız silahlı saldırılar var. Adi cinayetlerin haber değerinin bile kalmadığı böylesine bir ortamda silahlanmanın yasaklanmasının konusu bile edilmiyor hala. Hele ABD’de leblebi çekirdek gibi satılıyor adeta. 3. dünya ülkelerindeki silahlanmayı zaten sıradışı kabul ediyoruz. İnsanlık adına, özgürlük ve güzel yaşam adına hemen karar verilip uygulanmasının bu kadar kolay örneğini öğretti Yeni Zelanda dünyaya. Hangi inançtan olursa olsun insan sevgisini, insan kıymetini de kanıtlayan Yeni Zelanda’nın bu tutumu kargaşa içindeki toplumlara örnek olmalı. Sabahın 4’ünde cuma namazı eda edilirken bir yandan acım depreşti, bir diğer yandan ise insanlık adına umutlandım ve mutlu oldum. İşte böyle mübarek cuma kutlamaları, cuma namazları gerçekleştirmeliyiz.