PKK demode PYD-YPG mesele

 
1997 yılında ABD terör listesine aldı PKK'yı. 21 yıl önce. Bazı Avrupa ülkelerinin terör listesinde PKK hala yokken.
40 yıldır maddi ve manevi ülkemiz üstündeki bu kambur PKK terörü nedeniyle yüzlerce şehit ve gazimiz ve de sivil hatta bebek cinayetlerini bilmeyen kalmadı.
 
Şimdi ABD, NATO müttefiki vurgusuyla Türkiye'nin terörle mücadele alanında yürüttüğü işbirliğine değer verdiğini belirtiyor. ABD'nin Avrupa ve Asya'dan sorumlu müsteşar yardımcısı Palmer Dışişleri Bakanlığı'nca PKK terör örgütünün sözde üst düzey yöneticileri Karayılan, Bayık ve Kalkan'ın kimlik ya da yer tespitini mümkün kılacak bilgiler karşılığında toplam 12 milyon dolar ödül koyduğunu açıkladı.
 
Yani bu istihbarat gerçekleşirse ABD gidip ya yakalayacak, ya vuracak, ya da teslim edecek. Oysa yerleri belli. Ya Kandil, ya da malum ülkelerin barınağı.
Jurnala ne gerek? Zaten Suriye, Irak ve Kandil'de ordusuyla cirit atan ABD kimden yardım istiyor? Veya hangi mesajı ve beklentiyi sunmaya çalışıyor?
ABD, bu tavrıyla PKK'nın sözde lideri Abdullah Öcalan için verilen mahkumiyet kararı üstünde tartışma zaten yapılmayacağını çek etmiş oldu.
 
Bu çok geç kalınmış kararın açıklanmasıyla ABD, PKK kararını netleştirdi. Bu tamamdır.
Ya PYD - YPG ile olan yandaşlıkları? Sağ gösterip, sol vurmaya  çalışan ABD, YPG - PYD ilişkisini perdeliyor. Menbiç'te ortak devriye yapmaları, yüzlerce TIR silah ve mühimmat vererek üniformaların kollarına PYD stikırı yapıştırıp dirsek teması içinde olmaları bilinmiyor mu?
 
PYD militanlarının cenazelerine katılan, yaralılarına şifa verme gayretindeki ABD, bir çok farklı isim ve kuruluşlar halinde etkinlik gösteren PKK'nın yan kuruluşlarını himayesine alarak makyaj tazeliyor.
Para ödülü koyduğu üç terör lideri her gün uydu kanallarında gövde gösterisi yaparak talimat veriyor. Manifestolar sunuyor. Dağ başlarında yapılan röportaj çekimleri her gün yayınlanıyor. Örgüt eğitimi, marşlar ve Türkiye aleyhtarı gösterileri izleniyor. 
 
Arif'e tarif gerekmez! Ancak PKK derken yan kuruluşları PYD - YPG ile ilişkilerini hangi mantıkla açıklayacak? Münbiç ve Fırat'ın doğusu Türkiye'nin kırmızı çizgisi, olmazsa olmazıdır. Diplomatik siyasi ve askeri olarak yüzlerce kez belirtildi. 
Mutlaka bir gece ansınızın gidilmeli mi? Türkiye artık havuç sunulacak, aldatılacak bir ülke olmaktan çıktı. 911 kilometrelik Suriye sınırı üstünde ve Kandil çıkmazının eteklerinde göz göre göre etkinlik sürdürülmesine tahammül edilmeyecektir. 
İran, Katar, Suriye, Irak, Yemen derken dişine göre bulamadığı NATO müttefiki Türkiye ile ilişki mi yenilemeye çalışıyor? Yoksa B planı mı uyguluyor?
 
Bu kadim ve çilesi bitmez coğrafyada büyük güçler ile çapı büyük namlular gölgesinde terör bitmeden huzur olamayacak. Huzursuzluk da ilişkileri etkileyecek.
 
Ülkemize İran yaptırımı, Suudi Arabistan korumacılığı, Suriye pazarlığı gibi konularla masaya çekme ve soğuk savaş stratejisi ile "Aldım, verdim. Ben seni yendim!" oyunu başlatarak tavlama girişimi sonuç vermez. 
5 milyon Suriyeli, bir o kadar da İran, Afgan, Irak ve diğer ülkelerden gelen göçmen statüsündeki insanoğluna kucak açan Türkiye'nin maddi ve manevi fedakarlığı dikkate alınmalıdır. Köşeye sıkıştırma planları artık geçerliliğini yitirdi. Bu tip planların son kullanım tarihleri bitti. 
 
İşte bu vaziyet Paris buluşmasında son şeklini alacak gibi. 
ABD seçiminde verdiği zaiyatı bile kardan zarar gören Trump, Erdoğan ile görüşmesinde artık kendi geleceğini de düşünerek diyaloğa başlayacaktır.
 
Ekonomik savaş terör örgütlerine şefaatle destek, Suriye müdahelesi, İran'a olan yaptırımın başta Türkiye olmak üzere bir çok ülkeye çıkacak faturasını kimse ödeyemez.
Güven tazeleyemeyen Trump'ın PKK sözde liderleri için ödül koyması umarız alkını başına almasından kaynaklanan bir durum olmuştur.