Recaizade Mahmut Ekrem

Vaniköyü’nde doğdu. Babası Mehmet Şakir Recaî Efendi, Tanzimat’ın ilk yıllarında “Takvim-hane Nazırlığı” yapmış; şair, hattat, tarihçi olan kültürlü bir insandır. Recaî Efendi’nin soyu Balıkesir’in Kepsut nahiyesindendir ve ailenin bilinen en büyük atası yeniçeri ağalığına kadar yükselmiş Selim Ağa’dır. Recaî Efendi, soyu Gazi Timurtaş Paşa’ya kadar uzanan ve o dönemin köklü ailelerinden birinin kızı olan Rabia Adviye Hanım ile evlenmiş ve bu evlilikten ikinci çocuk olarak Ekrem dünyaya gelmiştir.

Küçük Ekrem, Arapça ve Farsçayı babasından öğrendi. İlk öğrenimine de “Bayezıt Rüşdiyesi’nde başladı, “Mekteb-i İrfan”ı bitirdi. Ardından “Harbiye İdadîsi”ne verildiyse de hastalanarak bu okuldan alındı ve Hariciye Mektubî Kalemi’ne yerleştirildi.

Burada Fransızcayı öğrenirken edebiyata da merak sardı, Namık Kemal’i tanıdı, onun yanında “Encümen-i Şuarâ” toplantılarına katıldı. İlk yazılarını Tasvîr-i Efkâr, Terakki, Hakayıku’l-vekayi adlı gazetelerde yayımlamaya başladı; Kemal Avrupa’ya giderken Tasvir-i Efkâr’-in yönetimini o üstlendi. Artık edebî çevrede adını duyurmaya başlamıştı. Edebiyatla da pek ilgisi yok gibidir. Kendince hikâye denemelerine girişti.

Saime, Muhsin Bey bu yılların ürünüdür. Edebî çevreden uzaklaşmasının bir sebebi de, Namık Kemâl’in ölümü ve Hâmit’in sürekli yurt dışında görevli oluşudur. Bu iki güçlü yeni edebiyat destekçisinden mahrum kalan şair, yeni bir edebî çevre yaratma çabasına girdi.

İki eski öğrencisi Ahmet ihsan ile Tevfik Fikret’i tanıştırdı ve Ahmet İhsan’ın çıkarmakta olduğu Servet-i Fünûn’u Fikret’in liderliğinde bir edebiyat dergisi haline getirdi. Eski şiir geleneğine karşı yeni bir cephe kurmanın huzuru içinde, Araba Sevdası adlı romanı, bu hareketin başladığı Servet-i Fünun dergisinin 256. sayısından başlayarak tefrika ettirdi.

Servet-i Fünûn hareketinin sonrasında Ekrem’i edebî çevrede pek göremeyiz. O, bu yıllarda pek sevdiği oğlu Nijad ile Büyük Ada’da mutlu bir hayat sürmektedir. Ne var ki bu mutluluk uzun sürmedi. Nijad’ın ölümü (1 Mart 1898) ona büyük bir darbe oldu ve şair bir tür inzivaya çekildi.

Bu durum, II. Meşrutiyete kadar sürdü. II. Meşrutiyetin ilânı ile ilk kurulan Kâmil Paşa kabinesinde “Evkaf Nazırlığı” teklif edildiyse de o, bu görevi kabul etmedi. İkinci kurulan hükümette “Maarif Nazırlığı” söz konusu oldu, onu da istemedi ve bunun üzerine “A’yân Âzalığı”na getirildi. Ölünceye kadar da bu görevde kaldı. Ekrem, 31 Ocak 1914 günü sabaha karşı vefat etti ve 15 yıldır hasretini çektiği Nijad’ının yanına Küçüksu Mezarlığına gömüldü.