Resulullah'ın süvarisi, Mikdad bin. Esved...

Hicretin ikinci yılında Bedir savaşı başlayacağı sırada, Peygamberimiz Ashabın ileri gelenlerini toplayıp onlarla istişare etti. 

Henüz Müslümanlar'ın adedi çok azdı.

Savaş için hazırlıkları yok sayılırdı. 

Maddi imkanları azdı. 

Önce Hz. Ebu Bekir'in ve Hz.Ömer'in fikirlerini aldı. 

Onlardan herbiri:

''Hiçbir hizmet ve fedakarlıktan geri durmayız, 

diyerek, Resulullah'ın dilediği gibi hareket etmesini istediler.

Hz.Mikdad şöyle konuştu;

''Ey Allahın Resulü! 

Cenab-ı Hakkın emirleri ne ise, bize bildir. 

Biz, size itaat ederiz. 

Yahudilerin, Hz. Musa'ya söyledikleri gibi, 

''Sen, Rabbinle beraber git de, düşmanlarla savaş!.. 

Biz burada, seni bekleyicileriz demiyoruz. 

Biz hepimiz, senin sağında, solunda, önünde, arkanda harp etmeye hazırız.''

Bu sözleri işiten sevgili Peygamberimizin mübarek yüzleri aydınlandı. 

Çok memnun oldular. 

Onun, bu feragat ve şecaat misali sözlerinden son derece memnun olan Peygamberimiz, ona dua etti.

Hz. Mikdad'ın söyledikleri çok te'sir etti. 

Diğer Ashab da, onun gibi konuştular. 

Böylece, İslamın ilk harbi ve ilk zaferi gerçekleşti.

Bedir savaşında büyük bir kahramanlık gösteren Mikdad bin Esved, bu savaşta; 

İslam ordusunda süvari idi. 

Bunun için kendisine; ''Resulullah'ın süvarisi denilirdi.''

Bedir'deki kahramanlıkları siyer ve hadis kitaplarında anlatılmaktadır.

Hz. Mikdad, Müslümanlığı kabul eden ilklerdendir.

Bir gün Hz. Mikdad ve iki arkadaşı, iyice yorgun ve aç idiler. 

Sonunda, Efendimize gittiler. 

Avluda, 3 keçi bulunuyordu. 

Sevgili Peygamberimiz onları, perişan halde görünce buyurdu ki;

''Şunları sağınız da, sütleri paylaşınız!''

Sevinerek öyle yaptılar ve açlıktan kurtuldular. 

İki cihanın Sultanı, şayet onlardan sonra gelirlerse, uyanık olanların duyacağı, fakat, uyuyanları uyandırmayacak bir sesle; 

selam verirler, gece namazlarını kılarlar, süt kabındaki kendi paylarına ayrılan sütü içerlerdi.

Bir akşam Peygamber efendimiz, Ensara da'vetli idiler. 

Hz. Mikdad, ''Nasıl olsa orada, izzet ve ikrâm edilecekler. 

Evdeki sütü içmeye, ihtiyaç duymayacaklar!..'' diye düşündü.

İşte o duygularla, Peygamber efendimizin süt payını da içiverdi. 

Ama içtiği anda, pişman oldu ve, ''Peki şimdi, ne olacak? Biraz sonra Peygamber efendimiz gelip, sütlerini içmek isterlerse. Sütü bulamayınca da üzülürlerse...'' diye düşünmeye başladı.

Yattığı yerde, bir türlü uyuyamıyordu. 

Üzerinde, bir örtü vardı. 

Başını örtse, ayakları; ayaklarını örtse, başı açıkta kalıyordu.

Nihayet Peygamber efendimiz teşrif ettiler. 

Süt kabına baktılar. 

Tabii kap bomboştu!..

Hz. Mikdad'ın yüreği, hızlı hızlı çarpıyordu. Peygamber efendimiz ellerini kaldırdılar ve;

''Ya Rabbi! Bize yedirenlere, Sen de yedir. 

İçirenlere, Sen de içir! diye dua ettiler.''

Kulaklarına inanamıyan Hz.Mikdad, sevinçle üzerindeki örtüyü attı. 

Yavaşca doğrulup, keçilerin bulunduğu yere vardı.

Az önce onları sağmıştı, fakat, ''Hangisinde süt bulursam, biraz alayım da, Peygamber efendimize takdim edeyim'' diye karar verdi.

Hayretle gördü ki, keçilerin hepsi de sütlüydü... Hemen sağdı. 

Kap tamamen dolmuş, üzeri süt köpükleriyle süslenmişti.

Kainatın Efendisine dedi ki;

''İçiniz ya Resulallah!''

Peygamber efendimiz hayretle sordular:

''Ya Mikdad! Sizler bu gece, süt içmediniz mi?''

O, tekrar ricada bulundu.

İçiniz, ya Resûlallah!

Sevgili Peygamberimiz alıp içtiler. 

Sonra da süt kabını, kendisine uzattılar. 

Artan kısmı da, o içti.

Büyük lezzet ve haz duymuştu. 

Peygamber efendimizden artan sütün, 

harareti söndürücü olduğunu hissedince güldü. 

O zaman Resul-i ekrem sordular:

Ne oldu ya Mikdad?

O da, bütün yaptıklarını ve üzüntüsünü bir bir anlattı. İki Cihan Güneşi tebessüm ettiler ve buyurdular ki;

''Bu hal, cenab-ı Hakkın bizlere rahmetidir.'' 

Allah'a şükredelim!

Hz. Mikdad, uzun boylu, iri; fakat yakışıklı bir zat idi. Peygamber efendimiz, 

Öz amcalarının kızı, Hz. Dıbaa ile evlenmelerini sağladılar. 

Bu sayede, Allah'ın Resulüyle akrabalık şerefine nail oldu.

Hz. Mikdad bütün müşküllerini Peygamber efendimize sorarak hallederdi. 

Bir gün Peygamber efendimize sordu:

''Ya Resulallah! 

Ben bir kafirle dövüşürken, 

o, bir kolumu kesse, sonra da, ağaç arkasına sığınıp, Allah rızası için, Müslüman oldum'' dese, onu öldürmek, benim için caiz midir?

Peygamber efendimiz buyurdular ki;

Hayır! Onu öldürme!

Fakat o, benim kolumu kestikten sonra Kelime-i Şehadet getirmiş bulunuyor. 

Böyle olduğu halde, onu öldürmiyeyim mi?

Allah'ın Resulü tekrar buyurdular ki;

Onu öldürme! 

Çünkü, Müslüman olduktan sonra öldürürsen, 

onun ''şehadet'' getirdikten önceki haline dönersin. 

O da senin, onu öldürmenden önceki haline döner.

Savaş meydanlarında mücahidleri, Kur'an-ı kerim okuyarak da coşturuyordu.

Hz. Ebu Bekir devrinde yapılan,Ecnadin muharebesinde akılları şaşırtan işler başardı. Yüzlerce hafız-ı Kur'anı etrafına toplamış, 

İslam askerlerine heyecan ve şevk veriyordu.

Hz. Ömer zamanında, Mısır seferi açıldı. 

Oraya giden İslam kumandanı, 

Halifeden yardım istedi. 

Hz. Ömer, ona gönderdiği mektupta şunları yazdı:

''Sana yardım için, dört Müslümanı yolluyorum! Çünkü onların her biri, bin askere bedeldir. 

Haydi, Allah yardımcınız olsun.''

''Bin kişiye bedel'' Müslümanlardan biri de, 

Hz. Mikdad idi. 

Evvel Allah, sonra onların yardımıyla; 

bereketli Nil vadisi fethedildi.