OSMANLI İmparatorluğu Rusya ile giriştiği savaşı kaybetmiş ve çok ağır koşulları olan Ayastefanos Antlaşması'nı imzalamıştı. Ancak yapılan antlaşma devletin çöküşünü getirebilecek ağırlıktaydı. Sultan 2. Abdülhamit bu şartlar altında İngiltere ile işbirliği yapınca, Rusya bu antlaşmanın yeniden gözden geçirilmesine razı oldu. Tarih 13 Temmuz 1878, yer Berlin'di. Dönemin Almanya İmparatorluk Şansölyesi ünlü devlet adamı Bismark'ın başkanlığında, Osmanlı, Rusya, İngiltere, Almanya, Fransa, Avusturya-Macaristan ve İtalya'nın katılımıyla Berlin Kongresi yapıldı. Bu kongreye Osmanlı İmparatorluğu'nu temsilen Nafia Nazırı (Bayındırlık Bakanlığı) Karatodori Paşa, Müşir Mehmet Ali Paşa (Nazım Hikmet'in dedesi ve ilk adıyla Ludwig Karl Friedrich Detroit ) ve Berlin Büyükelçisi Sadullah Bey katıldı. Diğer devletleri de başbakanları ve dışişleri bakanları temsil etti. Bu tarihi kongrenin Osmanlı topraklarını Rusya tehdidi ve kontrolünden kurtardığı belirtilse de, aslında Osmanlı'ya büyük zararlar veren kongre olarak geçti. Zira bu kongre Osmanlı'nın Balkanlar'daki varlığının yok edilmesi anlamını taşıdı.
Şimdi bu konunun günümüzle ne alakası var diyebilirsiniz. Bu günümüzle ilgisinden önce şunu da anlatayım. Berlin'de 1861 yılında inşası başlayıp 1869 da tamamlanan bir bina vardır. Bu bina tarihi Berlin Kongresi'nin yapıldığı binadır. Bu günlerdeki ismiyle Berlin Eyalet Başbakanlığı, namı değer ismiyle Rothes Rathaus'dur. Rothes Rathaus'un içindeki kongre salonunda da, Berlin Kongresi'ni anlatan dev bir yağlı boya resim duvarda asıldır. Tarihi kongreden 141 yıl sonra önceki gün akşam Almanyalı Türkler için tarihi bir başka buluşma yaşandı. Yine Türkler konuşuldu. Ama bu kez gündem Türkiye kökenli girişimcilerin, Almanya ve Berlin'deki başarılarıydı. Çok seçkin ve kalabalık bir davetli grubu o kongrenin yapıldığı salonda toplandı. Berlin Eyalet Ekonomi, İşletme ve Ekonomi bakanlığı göçmen firmalar ve onların sahiplerine ödül verdi. Berlin genelinde 60'tan fazla firma ve onların sahipleri arasından, 3 kategoride yapılan değerlendirmede 9 aday finale kaldı. Bunlar arasında birinci gelen iki Türk vardı. A kategorisinde Nare Yeşilyurt ve onun firması Deta-Med ve Kaya Tığlıoğlu'nun ISOGON firması da B klasmanında büyük ödüle layık görüldü.
Nare hanım ve camcı Kaya
Daha önceki mektuplarımdan birisinde hasta ve yaşlı bakımı konusunda çok büyük eleman sorunu yaşandığını yazmıştım. Bu konuda Berlin'de, hatta Almanya'daki ilk Türk girişimci de Nare Yeşilyurt'tu. 1999 yılında kurduğu Deta-Med isimli firma ile yüzlerce hasta, yaşlı ve bakıma muhtaç insana hizmet sunuyor. Geçtiğimiz yılın başında da, neredeyse ölümün son çare olduğu hasta ve bakıma muhtaç insanlara yönelik açtığı Hospiz bir nevi darülaceze...Hizmetine hizmet katıyor. Öte yandan Berlin ekonomisi için de 260 elemana ekmek kapısı olan Nare Yeşilyurt ve Deta-Med işte o salonda Berlin'in en önemli ödüllerinden birisinin sahibi oldu. Yeşilyurt plaketini ve 10 bin euroluk çekini Eyalet Ekonomi, İşletme ve Enerji Bakanı Ramona Pop'tan aldı. Pop, Nare Yeşilyurt'un çalışmalarına, ekonomiye katkısına ve işindeki başarısına övgüler düzdü. Nare Yeşilyurt da "Kutsal bir iş yapıyorum. Yıllardır verdiğim emeğin karşılığı bir ödül oldu. Önce bir anne olarak kızlarıma, sonrada girişimci ruhları çok fazla olan insanlarımıza örnek olabilmek adına çok mutluyum" dedi. Nare Yeşilyurt 10 bin euroluk çeki de bir hayır kurumuna bağışlayacağını açıklayarak alkış da aldı. Berlin'de Cam ve pencere sistemleri üreten ISOGON firmasının sahibi Kaya Tığlıoğlu namı değer camcı Kaya'nın ödülünü de Berlin Brandenburg Türk Alman İşadamları Birliği Başkanı Remzi Kaplan verdi.
Demokrasi ödülü Ferda Ataman'ın
Berlin'in tam merkezinde Türklere bu ödüller dağıtılırken, başka bir köşesinde ise Ferda Ataman isimli genç, bir o kadar güzel bir gazeteci ödüle layık görüldü. Almanya'nın çeşitli medya kuruluşlarına yazılar yazan, özellikle Spiegel Dergisi'ndeki Heimatkunde (Yurttaşlık bilgisi) adlı köşesiyle bilinen Ferda Ataman, Almanya demokrasisine yaptığı katkı ve yabancı düşmanlığına karşı verdiği mücadeleden dolayı ödüllendirildi. Sosyal Demokrasinin fikir babalarından politikacı ve gazeteci-yazar August Bebel anısına kurulan August Bebel Enstitüsü, tıpkı Bebel ve eşi Julie gibi sosyal adalet ve ırkçılığa karşı çalışma yapanlara ödül veriyor. Almanlara "Ben de sizin gibi bu ülkenin bir yurttaşıyım" mesajı veren Ataman, Julie ve August Bebel Ödülü'ne layık görüldüğü için onur duyduğunu belirterek, "Başta gençler olmak üzere ırkçılığa karşı mücadele eden insanların, desteğe ve motivasyona ihtiyacı var. Irkçılığa karşı çalışmalar yapmak, inanın bazen çok zor olabiliyor. Bu yüzden böylesi ödüller çok kıymetli" diyor. Ataman ayrıca farklı kültürlerden gelen gazetecilerin Alman medyasında daha aktif olması için çalışmalar yapan Neue Deutsche Medienmacher (Yeni Alman Gazeteciler) derneği ile Almanya'da ırkçılığa karşı mücadele eden, daha çok ikinci ve üçüncü kuşak göçmenlerden oluşan Neue Deutsche Organisationen (Yeni Alman Organizasyonları) adlı derneğin de hem kurucusu hem de yöneticisi. Gerçekten de insanlarımızın tüm zorluk ve ön yargılara hatta yabancı düşmanlığına rağmen böylesi örnek olma halleri gelecek adına umut ve ilham veriyor. Bunun da hem Almanyalı Türklerin, hem de Almanya'nın kazancı olacağa benziyor.
Bi'bak ve Doğrucu Davut
Almanya'ya ilk gelen Türkler tren istasyonlarında buluşurlarmış. Bu buluşmanın en önemli adreslerinden birisi de Münih Tren İstasyonu'ymuş.. Burada buluşmanın ana gayesi memleketten gelen trenden inecek bir tanıdığa rastlayıp, eş dost ve yakınlardan haber almakmış. O günler, o öyküler, o insanlar çok geride kaldı. O zamanlara ait öyküler ise yeni baştan araştırıp yazılıyor.
Geçtiğimiz günlerde Can Sungu ve Özge Meral isminde iki gençle tanıştım. Genç, akıllı, İstanbul Erkek Lisesi mezunu, yani beyin göçü nedeniyle buradalar. Bi'bak (shau mal) isimli bir kuruluşun başındalar. 1980'li yılların önemli iletişim aracı videokasetçiliğini araştırıyorlar. Yeminli tercümanlığın yanında televizyon ve gazetecilikle uğraşan Ali Yıldırım'a ulaşmışlar. Ali Yıldırım, Berlin'de haddinden fazla dürüst ve 'Doğrucu Davut' olarak tanınıyor. Yıldırım, o yıllarda kızı Ceylan'ın ismini verdiği bir export firması kurmuş. Yeşilçam filmlerinin videokaset haklarını satın almış. Onları çoğaltıp kiralıyor ya da satıyormuş. O zamanların en gözde ismi de Kemal Sunal ve Hint filmleriymiş. O süreçte Berlin'de 88 tane videotek açılmış. Ancak Ali Yıldırım'dan kiralanan, ya da satın alınan filmler bir anda korsan kasetçilerin eline geçmiş. Ardından da Yıldırım'ın Ceylan Export'u iflas etmiş. İşte bu konu, yakında dönemin tanıklarıyla ve devletin mali desteğiyle kitap haline geliyor.. Can ve Özge de böylece göç tarihine not düşecek olmanın heyecanını yaşıyorlar.