Suriye rejim askerlerinin, Suriye'deki Türk birliklerine 4 Şubat'ta saldırması sonucu 8 askerimizi şehit vermiştik. Buna misilleme olarak ise 76 rejim askerini imha etmiştik. Ancak Esed rahat durmadı ve 10 Şubat'ta yine askerlerimize yönelik bir saldırı düzenledi. Yapılan bu saldırı sonucunda ise 5 askerimiz daha şehit düştü. Buna misilleme olarak ise 101 rejim askeri imha edildi. Bu olaydan sonra başta Türk milleti ve devletinin sabır taşı çatladı ve buna mukabil Cumhurbaşkanı grup toplantısında bundan sonraki angajman kurallarının değiştiğini bildirdi.
Cumhurbaşkanının ifadelerine göre; "Şubat ayının sonuna kadar rejimi Soçi Muhtırası sınırları dışına yani gözlem noktalarımızın gerisine çıkartmakta kararlıyız. İdlib'te sivil yerleşim yerlerini vuran hava araçları artık eskisi gibi rahat hareket edemeyeceklerdir. Karada da rejim güçlerini aynı şekilde belirlediğimiz sınırların ötesine kadar kovalayacağız" diyerek Türkiye'nin kararlığını vurguladı.
Ayrıca " Gözlem noktalarındaki veya diğer yerlerdeki askerlerimize en küçük bir zarar gelmesi halinde bugünden itibaren İdlib ve Soçi Muhtırası sınırları ile bağlı kalmadan rejim güçlerini her yerde vuracağımızı buradan ilan ediyorum" diyerek resmen savaş ilan etti.
Ancak Suriye hava sahasını Rusya kontrol ediyor. Buna rağmen Cumartesi günü Suriye'ye ait rejim helikopteri düşürüldü. Önümüzdeki günlerde Türkiye ile Rusya havada karşı karşıya gelecek mi? Kanaatimce Rusya, Türkiye ile doğrudan karşı karşıya gelmek istemez. Ancak Suriye rejimini veya bölgedeki terörist grupları kullanarak dolaylı yollardan Türkiye'yi yıpratıp prestij kaybına uğratmak isteyecektir. Zaten Suriye rejim parlamentosunda sözde soykırımı tanıma kararı alınması bunun bir örneği olarak görülmelidir. Ya da el Kaide bağlantılı gurupları terör varlığı olarak gerekçe gösterilerek saldırılar başlatılabilir. Fakat İdlib'in tamamen tüm terör örgütlerinden temizlenmesi kısa vadede oldukça zor gözükmektedir. Çünkü İdlib'de radikal terör örgütleri içerisinde ılımlı gurupları ayırt etmek pek kolay görünmüyor.
Tabi bir de pusuya yatmış bekleyen ABD var. Türkiye ile iyi giden Rusya ilişkilerinin gerilmesi ile ABD biranda ortaya çıktı ve müttefik olduğunu hatırladığı Türkiye'ye sonuna kadar destek verdi. Hatta ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi James F. Jeffrey resmi temaslarda bulunmak üzere Ankara'ya geldi. Hatta Jeffrey muhabirin İngilizce sorusuna Türkçe cevap verdi. "Bugün bizim müttefikimiz Türkiye'nin askerleri tehditle karşı karşıya bu tehdit Rusya ve Esed hükümetinden geliyor. Sahada şehidimiz var. Başınız sağ olsun. Biz bugün Ankara'ya gelip Türk hükümetiyle durumu gözden geçirmek istiyoruz ve mümkün olduğu kadar destek vermek istiyoruz" dedi.
Ancak burada uyanık olmak lazım çünkü Jeffrey olarak tanıdığımız kişi Rockefeller'in dünyayı yönettiği Dış İlişkiler Konseyi ve CIA Dış Danışma Kurulu üyesidir.
Açık ve net herkes Türkiye'yi bir tarafa çekmek istiyor. Trump NATO ile birlikte Suriye'yi kontrol altına almak isterken Rusya ise Doğu Akdeniz'deki limanını kaybetmek istemiyor. ABD ve Rusya çıkar peşindeyken merhamet sahibi Türkiye ise daha fazla sivil ölmesin, teröristler temizlensin, mülteciler kendi topraklarına dönsün diye insanlık derdinde.
Tüm bu yaşananlar şunu gösteriyor ki; Türkiye Doğu - Batı, Kuzey - Güney eksenli bir sıkıştırılma operasyonu çekilmek isteniyor. Doğuda Suriye meselesi, Kuzeyde Kırım ve Rusya, Güneyde Doğu Akdeniz'de Mavi Vatan mücadelesi ve Batıda Yunanistan ile statüsü belli olmayan adalar ve kıta sahanlığı sorunları ile yıpratılmaya ellerinden gelse Türkiye'yi parçalama mücadelesi veriliyor. Tabi bu sorunları arttırmak da mümkün Kıbrıs ya da içeride Suriyeli mülteciler sorunu gibi konularla arttırabiliriz.
Bu zamana kadar Türkiye bu sorunlarla baş etmeyi başardı ve hâlâ daha bu sorunların mücadelesini veriyor. Yalnız bazı sorunları kökten çözmenin ve cephe sayımızı azaltmanın vakti geldi. Yoksa bu sorunlar daha da büyür ve içinden çıkılamaz bir hâl alma sürecine doğru evrilir.