ŞEYH Sadi Şirazi Hazretleri’nin hayatından müslümanların sahip olması gereken gönül hassasiyetini anlatan ibretlik bir hadise... Mü’minlerin sahip olması gereken bu gönül hassasiyetine dair, Şeyh Sadi-i Şirazi’nin ibretli bir hâtırası vardır: ‘’Bir yıl Şam’da müthiş bir kıtlık olur. Halk, perişan bir haldedir.
Bu sırada yanına, zengin bir dostu çıkagelir. O dostu, kıtlıktan önce hayli güçlü-kuvvetli ve iri cüsseli olmasına rağmen, onu da zayıflamış, solgun bir halde görünce şaşırır. Ona niçin bu halde olduğunu sorar.
Dostu ise bu suale üzülüp hayretler içinde; ‘’Dostum! Kederimin sebebini bilmiyorsan, bu ne gaflet! Biliyorsan niçin soruyorsun... Görmüyor musun ki, felaket son raddeye vardı...’’ der. Şeyh Sadi: ‘’Biliyorum! Fakat sen niye bu kadar üzülüp eriyorsun ki... Senin her şeyin var...’’ deyince, o kemal ehli dost şöyle der; ‘’Kendisi sahilde olup da din kardeşlerinin denizde boğulmakta olduğunu gören bir insanın kalbinde hiç huzur olur mu... Benim şu benzim, müslümanların duçar olduğu ıztıraplar sebebiyle sararıp soldu... Zavallı din kardeşlerimin muzdarip halini gördükçe, yediğim her lokma boğazıma diziliyor. Sanki zehir yutuyorum. Hemcinslerini sefalette gören bir insan, gülistanda nasıl eğlenir... Biri ağladığında benim de gözüm nemlenir...’’
İmam’ı Azamın ırfan dersi: Söz de lazımdır öz de; ruh da gereklidir, şekil de... Mühim olan, bunların birine takılıp diğerine bigane kalmamak... Tasavvuf ehlinin hayatından bu hakikate ışık tutan şu hadise ne kadar manidardır; Bir gün, Hak dostlarından İbrahim bin Edhem’in yolu İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretleri’ne uğramıştı. Ebu Hanife’nin etrafındaki talebeler, İbrahim bin Edhem Hazretleri’ne küçümseyen, garipseyen gözlerle baktılar.
İmam-ı Azam Hazretleri onların bu halini sezdi ve İbrahim bin Edhem’e büyük bir hürmetle: ‘’Buyurun Efendimiz, meclisimize şeref veriniz!’’, diye seslendi. İbrahim bin Edhem, mahcup bir eda ile selam verip oradan ayrıldı. Talebeler, dünya çapında zirve bir hukukçu olan Ebu Hanife’nin, bir dervişe gösterdiği ihtiram ve iltifata şaşırdılar. İbrahim bin Edhem Hazretleri oradan ayrıldıktan sonra talebeler İmam-ı Azam’a; ‘’Bu zat, sizlerle kıyas edildiğinde efendilik ve büyüklük sıfatına ne bakımdan layıktır... Sizin gibi bir zat ona nasıl ‘’Efendimiz’’ der, diye sordular. İlmini irfan ile mezcetmiş olan o büyük İmam, kendisinin yüksek tevazuunu da ifade eden şu muhteşem cevabı verdi: ‘’O, daimi bir surette Allah ile meşgul, biz ise işin kıyl u kaliyle...’’ (Keşfü’l-Mahcub)